-HAYATINDAN KESİTLER-
Abdülhakim efendi hazretlerinden ilim öğrenmesi (Arabî ve Farisî öğrenmesi):
1993 senesinin ağustos ayının 5 inde, eczaneden dönerlerken, Yenibosnada İhlâs motor’u ziyaret etmişlerdi. Hocamızın çok sevdiği, pekçok kıymetli insanın kalbinde “sakallı dede” olarak taht kurmuş olan babam, (Muammer dede), Mübarek hocamızı karşıladı, binanın çeşitli bölümlerini gezdirip malûmat verdikten sonra, bahçedeki çiçeklerin arasındaki havuzun kenarındaki sandalyelerde oturdular. İhlas motor çalışanları, bir gülistanda meşruh çiçekleri koklayıp sevinc’e gark olan biçareler gibiydi. Hocamızın mübarek ağzından inci tanesi gibi saçılan sözlerini dinlemekle mesrur oluyorlardı. Hocamız o gün buyurdular ki;
“İnde zikrissalihin tenzilürrahme”. Evliyânın ismi anıldığı yere rahmet yağar. Bütün arkadaşlar müsait zemânlarda toplanıp kitâb okusunlar. Kitap okumak şartdır. Öğreneceğiz… İslâmiyyetin en büyük düşmanı cehaletdir. Peygamber efendimiz ne buyuruyor; “Beşikden mezara kadar ilm öğreniniz”. İlm öğrenmek farzdır. Farzları öğrenmek farz, vacibleri öğrenmek vacib, sünnetleri öğrenmek sünnet, harâmları öğrenmekde farzdır. Öğreneceğiz ki, sakınacağız. “Talebül ilmi farîzatün ala külli müslimîn ve müslimetîn.” “Müslimânların -erkek olsun, kadın olsun- ilm öğrenmesi farzdır” diyor Peygamber efendimiz. Yedi yaşından beri okuyorum, hâlâ okuyorum, kitâb okumadan duramıyorum, gece gündüz okuyorum, ömrüm kitap okumakla geçti. Ve bir kanaate vardım ki, rasgele çok kitap okuyan sapıtır, yoldan çıkar. Ama bir mürşid-i kamil görmüşse, o, kendini korur. Peki, ben niçin o kadar kitap okudum? İlave birşey öğrenmek için değil. Sırf Efendi hazretlerinin buyurduklarının vesikasını bulmak için okudum, araştırdım. Efendi hazretlerinden tuttuğum notları okumağa vakit kalmadı. Çünki hep dinlediklerim aklımda kaldı. Zaten Efendi hazretleri bize her şeyi öğretti.
Ben ilk Efendi hazretlerine kavuştuğum zamanlar, çok öfkeliydim. Yanlış iş yapanlara, bozuk iş yapanlara, bozuk olanlara, çok öfkelenirdim. Fakat, sonra sonra bu öfkem, hep acımaya döndü. Bu sefer herkese acımağa başladım. Onun için, bu merhamet, bu acıma dolayısıyla, gece gündüz çalıştık, bu eserleri meydana getirdik. Bu kadar uğraştık. Bizim kitâblarımız çok kıymetli, niçin çok kıymetli? Çünki içinde bana ait hiçbir yazı yok. Biz tamamen büyüklerin anlattıklarını, yazdıklarını nakl ettik. Hepsi, büyük âlimlerin sözleri. Pırlanta yanında cam parçası olur mu, Abdülhakîm efendi hazretleri bize hangi kitâbı tavsiye etdi ise, medh etdi ise, o kitâbı aldım, o kitâbdan tercüme etdim. Âlim, kitaptan söyleyene derler. Mesela efendi hazretlerine ne zaman gitsek, vaaz vermeden evvel, kitapları açar, bakar, not alırdı. Mekki efendi de öyleydi. Dinleyen bazan beş kişi ya var ya yoktu; ama üç tane kitap olurdu önünde. Birini kapatır öbürünü açar, ondan bakardı. İnsan kendiliğinden söylediği zaman, söyledikleri doğru olsun, yanlış olsun hep zararlıdır. Eğer doğru olmuş olsa, kibirlenir felakete götürür. Bu din nefsi kırmak için gönderilmiştir. Ama insan nakl etmeği sevmez, hep kendinden söylemek ister. Bu, kibir alametidir.
Beni Ankara’ya tayin etdiklerinde, Mübarek bana mektûb gönderirdi. Bir mektûbunda; “Aziz Hilmi” diye yazıyor. Aziz ne demek; sevimli demek. İçinde diyor ki, “Bir zamân gelecek, din bilgileri Hilmiden sorulacak.” Evde saklıyorum o mektûbu. Şimdi bütün dünyâ bize soruyor.
Öğrendiğim her şeyi Abdülhakim efendi hazretlerinden öğrendim. Maddî manevî, elime geçen her şey, Onun bereketiyle olmuştur. Kardeşim, biz ayrı bir yoldaydık, başka bir yoldaydık. Hele ben çok kibirliydim. Hep derdim ki, aranan olsaydım, herkes beni dinlesin. Apartman görsem bu benim olsa, araba görsem bu benim olsa derdim. Nutk versem, beni alkışlasalar derdim. Çünki çok kabiliyetli ve çok zekiydim. Efendi hazretleri aldı beni başka bir yola koydu. Şimdi kibrin zerresi kalmadı. Eski günleri hatırlayınca çok utanıyorum. Eğer bu hizmetlerin, bu ibadetlerin zerresini, bir noktasını, milimini kendimden bilsem yanarım. Hepsi Efendi hazretlerine ait. Çünki ben bu değildim. Ben o’ydum. Beni bu hale Efendi hazretleri getirdi. Bu büyükleri görmeyen kendini bir şey zan eder.
-devamı var-