Yolculukta, Otobüste, Gemide, Tayyârede (Uçakta) Namaz
Zaten devlet memuruysanız, iş sebebi ile oralara geldiyseniz, vatan-i ikâmetiniz olur. Mezarlıklar, geniş boşluklardan itibaren başlar. Uşakta onbeş günden az kalırsanız, seferi olarak namazlarınızı kılarsınız.
Mezarlıkları geçtikten sonra seferilik başlıyor. Bu zaman dilimi içerisinde, öğle, ikindi ve yatsı namazları girecek olsa, dört rekatlık farzları iki kılınır. Vitir, aynı şekilde üç olarak kılınacak. Vakit varsa, sünnetler kılınır, yoksa terk etmeye izin verilmiştir.
Aradaki mesâfe çok değil, seferilik mesâfesine ya ulaşıyor, ya ulaşmıyor. Bir kadının tek başına, seferilik mesâfesinin yarısına bile gitmesi mekrûh ifâdesi geçiyor. Yüzdört kilometreye de, mahremsiz gitmesinin harâm olduğu kitâplarda yazılıdır. İstisnâları da bildirilmiş. Orada dînimiz, kadını koruyor. Bunun için kadının mahreminin bulunmasını dînimiz emrediyor. Gündüz, otobüste namaz kılan birisi de varsa, gelebilir. İhtiyâç ve zarûri durumlarda, dînimizin bildirmiş olduğu bu kavil kullanılır.
Anne baba hasta ise elbette gitmek gerekiyor. Kadının yalnız başına sefere çıkmasına dînimiz izin vermiyor. Bu, kadının lehindedir. Yanında mahremi olması gerekir. Mahremi yok ise, hanefî mezhebinde bir kavle göre, otobüsde namaz kılan yabancı bir erkek varsa, (Namaz kılan Allahü teâlâdan korkandır. Bir başkasının o kadına zarar vermesi netîcesinde müdâhale eder. Irzını, nâmûsunu, iffetini, malını-mülkünü korur, kollar) gidilebilir. Böyle zarûri durumlarda bu kavilden istifâde edilerek gidilebilir.
Onbeş günden az kaldığınız için Antalyadan Ankaraya kadar yolda seferi oldunuz gibi, Ankarada da seferi olacaksınız. Öğle, ikindi ve yatsının dört rekâtlı farzları iki rekât olarak kılınır.
Meselâ uzun yola gidiyoruz, otobüsdeyiz, otobüs de durmadı. Namâz vakti de çıkmak üzere ve cem etme imkânı da söz konusu değil ise, o zamân hanefî mezhebinde imâm-ı Züfer hazretlerinin ictihâdına göre, oturduğumuz yerde, dizlerimizi ayağımızın altına alarak, yüzümüzü de kıbleye çevirmek sûretiyle îmâ ile namâzımızı kılabiliriz.
Gittiği yerde bir ay, iki ay.. kalacak, dolayısıyla orada mukim olunur.
Gittiğiniz yerde bir ay, iki ay... zaten kalınıyor. Dolayısıyla gittiğiniz zamân orada mukîmsiniz. Ama diyelim ki bir harekâta katıldığınız, sefere çıktınız. Ne kalacağınız belli değil. O zamân seferi olursunuz.
Ayakta kılınabilir. Uçağın geliş istikameti batı olacak. Ayakta kılınamazsa, koltuğa diz üstü oturup, imâ ile kılınacak.
Buna en uygun İstanbuldur, seferi olunur. İstanbulun bir ucundan meselâ Silivriden Pendike giden seferi olur. Burada kilometreye bakılır. Yüzdört kilometre ve daha uzak mesafeye gidersek seferi oluruz.
Doğduğumuz yer vatan-i asli iken, evlenince vatan-i ikâmet olabilir. Vatan-i ikâmette onbeş günden az kalınca seferi olunur.
Diyelim ki, Boludan Ankaraya yük götürdü. Boludan çıkar çıkmaz seferîliği başlıyor. Ankarada diyelim üç gün kalsa, seferîdir. Boluya gelinceye kadar hep böyle tur etmiş olsa seferîdir. Boluya girdiği zamân, Bolu vatan-i aslisî olduğu için otomatik olarak
orada mukîm oluyor.
Mahremi fâsık ise, bununla göndermemelidir. Koruyamaz. Çünkü kendisini koruyamıyor ki.
Ancak zarûri durumlarda, sâlih erkeklerle ifâdesi geçiyor. Onun dışında câiz olmaz. Çünkü kadına kocasının erkek kardeşleri, erkeğe de hanımının kız kardeşleri yabancıdır. Bunu hiçbir zamân unutmamak lâzımdır. Zaten bir sürü cinâyetler de bunun yüzünden çıkıyor.
Mesâfeye göre değişir. Kadının tek başına sefere çıkması câiz olmaz. Kocası ikâz ettiği hâlde, kadın tek başına giderse, günâha kendisi girer.
Seferîlik mesâfesindedir. Hanefî mezhebinde bir kadın, yanında mahremi olmadan Balıkesire gidemez. Harâmdır, günâhdır. Giderse harâm işlemiş olur. Sadece zarûret anında, (başka bir kavil var) yanında mahremi yok, ama namaz kılan bir erkek varsa gidebilir.
Hanefi mezhebine göre harâmdır. Burada kadın korunuyor. Ancak gitmek mecbûriyeti varsa, vâsıtada da namazını kılan, sâlih, herhangi birisi malına, canına kasdetmeye kalktığı zaman onu koruyacak biri var ise, o zaman ruhsat ve izin verilmiştir.
İstanbul deyince bir ucu Silivri, öbürüsü Gebze. Birbirine bağlı durumda. Adapazarından Gebzeye, Kartala, Pendike gelse seferi olmaz. Ama İstanbulun Avrupa yakasına geçerse seferidir. Yüzdört kilometreyi toplar. Yüzdört kilometre olunca da yanında mahremi olmadan, trenle de, otobüsle de gelemez. Öbür türlü seferilik mesâfesinde değilse, zarûri durumlarda gündüz, muhâfazalı olan vâsıtalarla yolculuk yapabilir, izin verilmiştir. Bir de çok zarûri durumlarda kadın, yanında mahremi olmadan (mahremi yok ama namaz kılan birisi var) seferelik mesâfesine gidebilir.
Hanefi mezhebinde yüzdört kilometre ve daha uzaklıktaki bir mesâfeye gidemez. Şâfi’î mezhebinde de bir hanım yanında mahremi olmadan yola çıkamaz. (Bir tek şâfi’î mezhebinde hac için izin verilmiştir). Dolayısıyla caiz değildir. Zarûri ve ihtiyaç durumlarında yabancı bile olsa, namaz kılan biri varsa, (uçakta, otobüste...) hanefi mezhebinde ruhsat vardır, gidilebilir.
O yüzdört kilometredir. Eğer güvenilir, sâlih kimseler varsa, zarûri durumlarda câizdir.
Temelli yerleşmeye karar verdiği yer, vatan-i aslisi olur.
Hareketler namazı bozar. Bu namaz olmaz.
Nerede dünyaya geldiler ise, vatan-i aslileri orasıdır.
Bir hanım, böyle zarûri durumlarda veya ihtiyaç zamanında yanında mahremi yoksa, namazını kılan, dînini bilen kimse varsa, mahremsiz gidebilir.
Seferilik meselesinde, iki tane vatandan bahsediliyor. Üçüncüsünün pek önemi yok. Birisi vatan-ı aslî, öbürüsü de, vatan-ı ikâmet. Bir kimsenin doğduğu yer, vatan-ı aslîsidir. Aynı yerde evlendi ise, vatan-ı aslîsi değişmemiştir. Aynı yerde oturuyorsa, yine değişmemiştir. Vatan-ı aslîde seferi olunmaz. Vatan-ı ikâmette, onbeş günden az kalırsanız, seferi olursunuz.
Düzceye veyâ Ankaraya yerleşmediği müddetçe, vatan-i aslîleri hâlâ Van olmaya devâm ediyor. Almanya vatan-i ikâmet oluyor. Meselâ Düzceye yerleşeceğine dâir bir alâmet olursa, Van da vatan-i aslî olmaktan çıkar. Sadece niyetle olmaz.
Memleketinize gelinceye kadar seferi olursunuz.
Biz imam-ı Rabbani hazretlerini seviyoruz. Onun bildirdiği şekilde de amel ediyoruz. Şefaat ederler.
Oniki yaşında olan çocuk mürâhıktır, gidebiliyor. Oniki yaşından büyük bir erkek çocuk, annesine ve kız kardeşine müdâhale edebilir. Onları koruyabilir. Kötü niyetleri anlayabilir ve kötü niyetlilere fırsat vermez. İslâmiyetin bildirdiği bu emirde, kadın kulları muhâfaza etmek vardır.
Seferî olursunuz. Yüzdört kilometreyi geçiyor. Öğle ve ikindi denk gelirse seferî olarak kılarsınız. Sıkışırsanız, mâlikî veyâ şâfiî mezhebini taklîd ederek cem edebilirsiniz. Hanbeli mzhebinde de seferde iken cem edilebiliyor, ama hanefî de yok.
Hanefi mezhebinde 15 günden az kalınan yerde seferi olunur. Konya'ya 15 günden az kalmak niyetiyle gidiliyorsa, (orada evi bile olsa) seferi olur, yolda ve Konya'da 4 rekâtlı farz namazları 2 rekât olarak kılar. Eğer ki 15 günden çok kalmak niyetiyle mesela 1 aylığına gidiyorsa, sadece yolda seferi olur. Konya'da ise mukim olur, namazları kısaltmadan kılar.
Giriş ve çıkış günleri hariç üç gün kalınırsa, maliki ve şafii mezhebine göre seferi olunur. Hanefi mezhebinde onbeş günden az kalnırsa seferi olunur. Hanefi mezhebinde olup da maliki mezhebini taklid eden, üç günden fazla kalırsa mukîm olur. Sünnetlerde, üç rek'atli namazlarda ve iki rek'atli namazlar da bir değişiklik olmaz. Sadece öğle, ikindi ve yatsının dört rek'atlik farzı iki rek'at olarak kılınır.
Hanefî mezhebinde câiz değildir. Zarûri bir durum söz konusu ise, vâsıtada namaz kılan bir erkek varsa, bir kavle göre yanında mahremi olmadan gidebilir.
Mâliki veyâ şâfiî mezhebi taklid edilerek cem edilebilir. Yolculukta cem etmek câizdir. [Akşam ile yatsı, öğle ile ikndi cem edilebilir]. Böyle bir imkân da yoksa, diz üstü oturur, kıbleye döner namazı kılarız. Eğer, vâsıtada dönme durumu olursa, namazın içinde göğüs çevrilir, kıbleden ayırılmaz. Onun kıldığı namaz olmadı.
Yüzdört kilometrenin içinde olduğu süre içerisinde gidilebilir. Tabiî, gündüz gözüyle gidilmelidir. Tek başına gitmeye kalkmamalıdır. Çünki âhir zamandır. Dînimizin bildirmiş olduğu emrlerin hepsi insanların kendi lehlerinedir.
Hanefi mezhebine göre caiz değildir. Ama vasıtada namaz kılan birisi varsa, ihtiyaç zamanında gidilebilir. Mahremi ile beraber gitmesi, kadını aşağılamak, hakâret için değildir. Onu muhâfaza etmek içindir. Ona kıymet ve değer verildiği için emredilmiştir.
Kadının mahremsiz yola çıkması günâhdır. İlim, zarûret değildir. Allahü teâlâ kadın kullarını koruyor. Yanında bir hâmisi yoksa, onu tanıyan, koruyan yoksa, kötü niyetli kimseler ona eziyet edebilir, yanlış iş yapabilir. Cenâb-ı Hak kadın kullarını zayıf yarattığı için, bu emriyle onları koruyor. Bir kadının da, Rabbim beni koruyor diye düşünmesi, sevinmesi ve itirâz etmemesi lâzım. Allahü teâlâ dinleri azgın olan bu nefsi frenlemek için göndermiştir. Bir şeyin şüyuu, vukûundan beterdir. Gündüz seyahat etsin, o şartları mümkün mertebe gözetsin.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “kuddise sirruh” hazretleri talebelerinden Hüseyin Hilmi efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” yanında, (Bizi dinlemiyorlar, dinleseler rahat ederler) buyuruyorlar. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerine, (Siz dinlersiniz) buyurmuşlar. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (İşte bu söz, bu hizmetlerin meydana gelmesine vesîle oldu) buyuruyorlar. Dolayısıyla Rabbimizin emri dinlenirse, dünyada rahat ederiz, huzurlu oluruz. Âhirette de ebedî seâdete kavuşuruz.
Bilmeden yapılmışsa, mekrûh da olmaz, buyuruluyor. Zaten böyle tereddütlü durumlarda, dört kılmak evlâdır. Dolayısıyla müsterih olun.
Mukîm oluyorsunuz. Çünkü üç günden fazla kalacaksınız. Bursaya girer girmez mukîm olursunuz.
Mâliki ve şâfii mezhebinde seksen kilometre ve daha uzağa giden bir kimse seferi olur. Hanefi mezhebinde yüzdört kilometre ve daha uzağa giden bir kimse seferi olur. Hanefi olup da, mâliki mezhebini taklid eden kimse yüzdört kilometreye itibâr edecek. Yolda seferi olursunuz. Gittiğiniz yerde dört gün ve daha fazla kalacak olursanız mukim olursunuz.
Yolda seferidir, gittiği yerde dört günden fazla kalacak olursa mukim olur.
Kayseride doğduğunuza göre, Kayseri vatan-i aslinizdir.
Yolda seferi olursunuz. Orada onbeş günden az kalırsanız da seferi olursunuz.
Mâlikî ve şâfii mezhebinde kilometre seksen kilometredir. Seksen kilometre ve daha uzağa giden bir kimse şâfii mezhebide seferi olur. Yolda seferidir. Gittiği yerde üç gün tam kalırsa seferidir, dört gün tam kalırsa mukim olur.
Seferde dört rek'atli farzları, dört rek'at olarak kılarsak, hanefî mezhebinde günâh olur. Mâlikî mezhebinde muhayyerdir. Dolayıdıyla hanefî mezhebindeki, dört rek'atlik farzları mutlaka iki rek'at olarak kılmalıdır. Mukîm olan, yani dört rek'at kılacak olan imâma uyarsak, namâzımız otomatik olarak dört olur, o zamân günâh olmaz.
Vaktimiz varsa sünnetleri kılacağız. Vaktimiz yoksa terk edilmesine izin verilmiştir. Ama vaktimiz olsun veyâ olmasın, dört rek'atli farzlar [öğle, ikindi ve yatsının dört rek'at farzı] hep iki olarak kılınacak. Çünkü öğlenin, ikindinin ve yatsının dört rek'at farzı, mukîm iken dört, seferde iken iki rek'at olarak emredilmiştir.
Seferi olan bir kimse, durumu müsâitse, sünnetleri kısaltmadan kılar. Sadece dört rek'atli farzlar iki rek'at kılınır.
Akşam namâzının farzında da, vitirde de bir değişiklik olmuyor. Seferde de, mukîmken de aynıdır.
Seferde sadece öğle, ikindi ve yatsının dört rek'atlık farzları iki rek'at olarak kılınır. Sünnetler aynen kılınır. Üç rek'atlı akşam ve vitir namâzlarında, değişiklik olmaz. Seferde, yolculuk anında eğer yetişemeyeceksek, sünnetleri terk edebiliriz, buna izin vardır.
Farz namâzların, sadece dört rek'atli olanları [öğle, ikindi ve yatsının farzları] iki olarak kılınır. Hanefî mezhebinde, yüzdört kilometre ve daha uzağa giden bir kimse, yolda ve gittiği yerde [onbeş günden az kalıyorsa] seferî olur. Dolayısıyla dört rek'atli farz namâzlar iki rek'at olarak kılınır. Sünnetlerde eksilme yok, değişiklik olmayacak. Dört rek'atli sünnet, yine dört rek'at olacak. Sadece, vakit yoksa terk edilebilir.
Hayır, gerekmez. Zaten onu iki kılacağınızı kalben bilince, seferi olduğunuzu da biliyorsunuz demektir. Sehven [unutarak] dört kılmış olsaydınız, onu da kaza etmesi lâzım gelmezdi.
Bu iftirası o şahsa gitti ise, kul hakkı tahakkuk eder. Bizzat gidilecek ve helalleşilecek.
Onun namazı mukim olur. Dört rek'atde selâm verir. Ama mukim olan seferi imâma uyarasa, seferi iki rek'atde selâm verir. Ona uyan selâm vermez, kalkar ve dörde tamamlar.
Seferî bir kimse, mukîm olan imâma uyunca otomatik olarak namazı da mukîm olur, dört kılacak. Seferî olan kimse kendisi imâm olursa, arkadakiler de mukîm olursa, imâm iki rek'atde selâm verecek, arkadaki mukîm olan cemaat selâm vermeyecek. Kalkacak dörde tamamlayacak. İmâm gibi seferî olan varsa, o da imâmla birlikte selâm verecektir.
Bir kimse gittiği yerde seferi olup olmadığını bilemezse, kanaat edemezse, mukim kılar. Günâh olmaz, itirâz da olmaz. İki kılmanıza gerek yok.
Hanefî mezhebinde yüzdört kilometredir. Yüzdört ve daha fazlasına karar verildiği zamân, meskün olmayan yerler terk edildikten sonra seferîlik başlar. Ne ile gidilirse gidilirsin seferî olunur. Hanefî mezhebinde, gidilen yerde onbeş günden az kalınacaksa seferî olunur. Onbeş günden fazla kalınırsa, mukîm olunur.
Hanefi mezhebinde yüzdört kilometredir. Dolayısıyla, yüzdört kilometre ve daha uzağa giden bir kimse, çıktığı yerin mezârlıklarını geçer geçmez seferiliği başlar. Gittiği yerde de onbeş günden az kalacak olursa, kendi memleketine dönünceye kadar hep seferi olur. Dört rek'atli farz namazlar iki kılınacaktır. Sünnetlerde değişiklik olmayacak, vakit varsa kılınacak.
Bir kadının mahremsiz olarak herhangi bir yere gitmesi caiz değildir. Bu şekilde yanında mahremi olmadan seferilik mesafesine gitmesi haramdır. Diyelim ki kendi başına gitti, (günâha girdi). Oradan kocasının bulunduğu yere mahremi bulunmadan gelebilir. Buna ruhsat, izin verilmiştir. Yâhud da, birisi (amcası, dayısı gibi mahremi) götürdü ama getirecek kimsesi yok. Bu durumda da mahremsiz olarak kocasının bulunduğu yere gelebiliyor. Bu sadece evli olanlar için geçerlidir, bekâr bir kız gitmiş olsa bu şekilde gelemiyor.
Bulunduğumuz yerden yüzdört kilometre ve daha uzak bir yere gidecek olursak, öğle, ikindi ve yatsının dört rekâtlık farzları iki kılınır.
Ordudan çıkar çıkmaz, İstanbula gelinceye kadar seferisiniz. İstanbula geldiğniz zaman da seferiliğiniz devam ediyor. Muayene olunca, iki gün sonra tekrar gel, yarın yine gel..., diye bir sene boyunca bu şekilde devam etmiş olsa hep seferiliğiniz devam eder.
Üç değil, üçyüz kadın da olmuş olsa, yanında mahremi olmadan sefere çıkmaları hanefi mezhebinde caiz değildir. Zarûret olan hâller vardır ve onlar için de hükümler farklı bildirilmiştir. Şafii mezhebinde hacca gitmeye izin verilmiştir, sefere gitmeye yine izin verilmemiştir. Kuzen dediğiniz, dayı oğlu, amca oğlu..., bunlardan birisi ise, zaten mahrem değildir ki, caiz değildir. Mahrem olanlar, amca, dayı, abi..., bunlardır.
Kadının yalnız başına seyâhat etmesinde, Allahü teâlâ kadın kulunu koruduğu için, muhâfaza ettiği için ve yaratılış itibâri ile zayıf olduğu için cenâb-ı Hak o emri bildirmiştir. Zarûri bir durumda, müslümân bir erkeğin olduğu vâsıtada seyâhate izin verilmiştir.
Uçakta, gemide, trende yer bulunursa ayakta da namâz kılmak mümkündür. Çünkü bu üç vâsıtanın rotaları [belli istikâmette gittiği için] kolay kolay değişmez. İmâm-ı Züfer hazretlerinin ictihâdına göre, hanefî mezhebinde, seferdeyken, eğer ayakta [gemide, uçakta, trende veyâ otobüste olsun] kılınamıyorsa, oturduğumuz yerde kılınıyor. Oturuyoruz ve yönümüzü kıble istikâmetine çeviriyoruz. Hâdise bundan ibâret. Diz üstü oturulur, göğsümüz kıbleden dönmemelidir. Dönebilecek olursa, göğsümüzü kıbleye doğru döndürürüz. Bu şekilde namâz kılınabilir.
Kitâplarda anlatılırken buyuruluyor ki, (Kâ’benin bulunduğu arsa, Arş-ı a’lâya kadar, onun üstü kıbledir. Yerin altında, [ne kadar inilirse inilsin] Kâ’benin altındaki istikâmete dönülür. Yukarı çıktığımızda da Kâ’benin bulunduğu istikâmete dönülür. Aya gidilse, dünyâya dönülür. Aydan dünyâya dönüldüğü zamân, muhakkak Kâ’beye dönülmüş olur).
Ayakkabıyı çıkartıp, dizüstü çökülür ve kıbleye dönülerek kılınır. Yanınızda birisinin olmasının mahzuru yok.
Hanefi mezhebinde bir kimse, yüzdört kilometre ve daha uzaktaki bir mesâfeye gittiği zaman yolda ve gittiği yerde de onbeş günden az kalırsa seferi olur. Onbeş gün tam ve daha fazla kalırsa mukîm olur. Onbeş günden az kalınırsa ve kendi başına namaz kılınırsa seferi olarak kılınır. Öğle, ikindi ve yatsının dört rek'at farzları iki olarak kılınır. Câmiye gidilince, seferi bir kimse mukîm imâma uyduğunda dört kılınır. İmâm seferi ise, seferi olarak kılınır.
Temelli olarak Lüleburgaza yerleştiyseniz, vatan-i asliniz de Lüleburgaz oldu. Ama Nevşehire gideriz diyorsanız, Lüleburgaz vatan-i ikâmetiniz olur. Vatan-i ikâmetten de, vatan-i aslinizden de 104 kilometrelik mesafeye çıktığınız zaman seferi olursunuz. Lüleburgaz vatan-i ikâmet olduğundan, hergün gelip gittiğiniz için, Lüleburgazda da, İstanbulda da hep seferi olmaya devam edersiniz.