Enver abimin huzurunda, güzelşehirdeki evlerinde, huzurpınarı ekibimizden bir arkadaşımızın nikahında,
Enver abim buyurdular ki;
-5-
İşte Mübarekler nasıl hizmet edeyim diye aylarca, yıllarca düşünmüşler, en sonunda kitap yazmağa karar vermişler. Dolayısıyla, İlmihali koynuna aldın mı, zaten Allah adamlarıyla berabersin. Onsuz dolaşman uygun değil, Allah korusun, birgün tuzağa düşersin. Çünki ortalık müfessirlerle, hocalarla dolu. Şâh-ı Nakşibend hazretlerine birisi, biraz talebe gönderin, burada kimse kalmadı. Ders okuyan, gelip giden yok, demiş. Buyurmuş ki; Talebe biz de arıyoruz; ama isterseniz size çok şeyh göndereyim. Burada çok şeyhler, hocalar var, size biraz onlardan göndereyim.
Birgün Mübareklerle beraber otobüse bindik. Bir kişilik boş yer var, Mübarekler oraya oturdular. Yanlarında da ihtiyar bir hoca var. Sohbet ediyorlar, ben de ayakta dinliyorum. O hocaefendi, Hilmi bey, eskiden okumak için çok talebe gelirdi. Fakat şimdi talebe, gelen giden yok. Ben Kur’an-ı kerim öğretmek, din dersleri öğretmek istiyorum; fakat gel de bul. Ya oyundalar, ya sporda. Talebe gelmiyor. Ne olacak bu işin sonu, dedi. İyi olur inşallah, buyurdular. Adam sonra indi, ben de yanlarına geçtim. Duydunuz efendim feryadı, buyurdular. Duydum efendim, dedim. Kabahat kimde? Kabahat kendisinde. Eğer o kendisini sevdirebilseydi, damdan gelirlerdi, buyurdular.
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu