Enver abim buyurdular ki;
Dinimiz buyuruyor ki; dördüncü sırada farzları yapmak gelir. Farz, Allah’ın emirlerini yapacaksın. Beşinci sırada vacipler, altıncı sırada sünnetler, yedinci sırada müstehaplar geliyor. Bütün nafileler sünnet veya müstehap. Ama farzlar dururken bunlara sevap yok. Sırayı atlayamazsınız. Tarikat müstehaptır. Ve de şeytanın bir aldatması da, nafileleri insanların gözüne hoş gösterir. Bütün o sevaplar, işte bir kere şunu söylersen, şu duâyı okursan yüzyetmişbin şehid sevabı alacaksın. Evet alırsın, doğrudur. Ama o bütün temelleri kurduktan sonra, bütün bu binayı yaptıktan sonra. Temeli olacak, bina olacak, bundan sonra da duvar kağıdı olacak. Bina yok, temel yok, en envai çeşit güzel duvar kağıtlarını tarif ediyorlar. Aman diyorlar bunu bir koy, evin pırıl pırıl parlayacak. Nereye koyacaksın ama. Yer yok ki. Yahut da bir avizeden bahsediyorlar. O kadar güzel bir avize ki, bildiğin gibi değil. İyi, koydum ama gece fâidesi yok. Çünkü cereyan yok. Cereyansız yerde bana ne fâidesi var avizenin. Bana bir mum ışığı lazım o zaman. Bir kibrit çöpü lazım. Işık olmazsa güzel avizeyi ben ne yapayım. Bu ışık da ancak muhabbetle elde edilir. Bu büyüklere bağlanmakla elde edilir. Çünki bu, kalbden kalbe akar. Yeter ki o şartlara uygun olalım. Niye! Güneş her tarafa ışık veriyor. Bu ışığı almamak insanın elinde değildir. Karpuz farkında değildir, fakat pekâlâ ışık almakta ve ondan dolayı da olgunlaşmaktadır. Peki bu ışıktan kim kaçar, yarasa kaçar. O gider mağaraların dibine. Yarasa kaçarsa bunda güneşin kabahati yokki. Rahmet-i İlahi her tarafa, her an yağmaktadır. Ancak ona müsait olanlar ondan istifade etmektedirler.
ali zeki osmanağaoğlu