Enver abim buyurdular ki;
İnsan âkıl baliğ oluğu andan itibaren gözlerini yumduğu ana kadar hesaba dahildir. Yani Allahü teâlâ kullarını imtihan ediyor ve hayatımız boyunca yaptığımız her işte, her konuşma, her oturuş, her saniyemiz iki tarafa taksim ediliyor. Birisi, rıza-i ilahi için olanlar sağ tarafa, nefsimiz için olanlar sol tarafa. Dinimizin gelmesinin, Allahü teâlânın İslâmiyeti bize göndermesinin tek sebebi, biz nefsimize tabi olmayalım diye. Çünki cenâb-ı Hak yeryüzünde milyonlarca değil, trilyonlarca mahluk yaratmış. Bir tane de kendisine düşman yaratmış. Öyle bir mahluk ki nefs, Allahü teâlâ, bir tane de benim düşmanım olsun, demiş. Onu da insanlara koymuş. İmtihanın büyüklüğüne bak. Yaratmasaydı nefsi, o zaman hepimiz melek gibi olurduk. Melekler devamlı ibâdet halinde. Ne isyan, ne günâh, hiçbirşey yok. Ama Peygamberler de Meleklere gelmemiş, insanlara gelmiş. Kitâb, Kur’an-ı kerim ve diğer ilahi kitâblar hepsi insanlara gelmiş. Sebep; nefsimize tabi olmayalım diye. Hadis-i Kudsi’de Allahü teâlâ buyuruyor ki; “A’di nefseke ” nefsine düşman ol. Adavet var ya, adüv derler. ” a’di nefseke feinneha “, çünki o nefsin ” intesabet” dikilmiştir ” bi ” benim karşımda ” muadatü” “düşman olarak. Cenâb-ı Hak; nefsin benim karşıma düşman olarak dikilmiştir, ey kulum, sen ona düşman ol ki bana dost olasın, buyuruyor. Ahmak insanlar düşmanı hep dışarıda arıyorlar. Onlar da Allahın kulu. Ama asıl düşman senin içinde. Ölümün bin türlü çeşidi var. Ölümün iyisi olmaz ki, ölüm, ölümdür. Fakat o nihayet seni üç beş günlük muvakkat dünyâdan koparıyor. Ama senin nefsin, bu üç beş günlük muvakkat dünyâdan koparmıyor ki. Sonsuz olarak seni ateşe atıyor, Allah’dan korkmak lazım. Öyle bir düşman ki, kabirde kemiklerini eritiyor, mahşerde güneşin karşısında eritiyor, cehennemin dibine atıyor. Tercihi sen kendin yap. Sakın abiler, düşmanını tanımayan dostunu bulamaz. Ne o düşman. Nefsin. Nefsini tanıyan Allahı tanır. Nefsini tanımayan Allahı tanımaz.