Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
-6-
Geçen haftanın devamı:
Elhamdülillah Enver abimin her emrini yerine getirdim, ne söylemişlerse hepsine peki dedim. Danışmadan da hiçbirşey yapmadım. Hele ki hizmet konularında mutlaka danıştım. Huzurpınarında ne yayınlanmışsa hepsi bir gün evvelden Enver abime gönderilirdi. Cuma yazıları gibi veya hocamızın hayatından hazırlanılanlar gibi yazılar mutlaka sorulurdu. Hatta çoğu yerleri kaldırırlar veya değiştirirlerdi. Hatta birkaç keresinde de telefon ederek, şu kelimeyi değiştirdim buyurmuşlardı. Şunu şöyle yayınlayalım mı diye sual ettiğim bazı meselede, “yayınla” değil de, “şöyle yayınlayalım” diye cevap alırdım. Sonundaki “lım” kelimesi çok hoşuma giderdi. Huzurpınarına sahip çıktıklarını, himayelerinde olduğumuzu anlardım. (Bu arada mühim bir sır vereyim… Cuma yazılarını hazırlarken en zor mesele şu idi ki; Enver abimin sözlerini, Enver abimden bahsedemeden yazmağa mecbur olmak… Çünki emir ve izin böyleydi… Bana en zor, en acı gelen bu idi. “Benden bahsetmeden, Benim sözüm olduğunu belli etmeden yaz” buyurmuşlardı. Cuma yazıları sadece Enver abimin sözlerinden olduğu halde, kendisinden bahsedememek en zor yanı idi).
Son birkaç sene evveline kadar herşey hazırlanırken soruldu, tasdik edildikten sonra yayınlandı. Birkaç sene evvel, hazırlanma sırasında nasıl karar verileceğinin hususi usullerini öğrettiler. Ondan sonra hazırlanırken sorulmadı ise de, yine de yayınlanmadan bir gün evvel mutlaka kendilerine arz etmek âdetimiz halinde idi. Vefatlarına kadar da bu böyle devam etti. Şu anda Enver abim her ne kadar aramızda değilse de, vefatlarından birkaç ay evvel sohbetlerinde devamlı olarak, sık sık anlattıkları bir mesele şöyle idi; “Ölüm bir odadan diğerine geçmek gibidir” buyururlardı. Eminim ki bizim halimizden haberdardırlar.
Enver abim hayattayken kendilerinden bahsettirmezlerdi. Abdülhakim efendi hazretleri, büyüklerden bahsederken “İnsan onlardı, biz kimiz ki..” buyururlarmış, kendisinden bahsetmezlermiş, her zaman hocasından ve büyüklerden bahsederlermiş. Biz hocamızdan da bunu gördük, hiç bir zaman kendisinden bahsetmez, bahsettirmez, her zaman hocası Abdülhakim efendi hazretlerini, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Mevlâna Hâlid hazretlerini anlatır, Onların büyüklüklerini anlatır, kendisinden bahsetmezlerdi. Enver abim de bu yolun devamı idi. O da kendisinden bahsetmedi, bahsettirmedi, her zaman sadece hocamızı ve diğer büyükleri anlattı. Kendisini setr etti, gizledi. Bize sadece bir abimiz olarak görülmek istedi.
Demek ki hakîkaten insan Onlarmış, büyüklük bu imiş..
…….. devamı haftaya inşallah.
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.