Enver abim buyurdular ki;
Bugün bir hadîs-i şerîf dinliyordum. Peygamber Efendimiz, Eshâb-ı kirâm’a ‘aleyhimürrıdvân’ öyle buyuruyor; Eğer cenâb-ı Hakkın emr etdiği ve yasak etdiklerinden onda dokuzunu yapsanız, birini yapmazsanız, helâk olursunuz. Ama öyle bir zemân gelecek ki, -ki Mehmed Ma’sûm hazretleri beşyüz sene evvel, şimdi kıyâmet zemânı, buyuruyorlar, – o zemânda gelecek ümmetim, onda birini yapsın, onda dokuzunu yapamasa, yine kurtulacak. Ben de bunu Hocamıza sordum. Bunun ölçüsü nedir efendim? Nemâz, oruc, bunun onda biri, onda dokuzu nasıl ayrılacak, dedim. Hocamız buyurdular ki; Efendim, onu bırakın. O, ibâdet kısmı. Cennet ve Cehennem, evvelâ îmândan başlar. Îmânı oldukdan sonra bunlar hesâba katılır. Âhir zemânda gelecek olan ümmetin, her an îmânli ve îmânsız olma tehlikesi vardır. Eshâb-ı kirâmda bu tehlike yokdu. Onun için, bu zemânda, îmânını kurtaran, îmân üzere ölen, hepsini yapmış gibi olacak, buyurdular. O bir tâne, îmândir. Dolayısıyla, tek başına yaşamak, büyük felâketdir. Bir topluluk içinde yaşamak, büyük ni’metdir. Mümkün mertebe, arkadaşlar birbirleriyle buluşsunlar. Çünki, gaflet hepimizde vardır. Bir tânesi uyanık olsa, hepsini kurtarır.
ali zeki osmanağaoğlu