Enver abim buyurdular ki;
Bir mübârek zât, abdest almaya bir çeşmeye gitmiş, tam abdest alırken, avucunun içine çamur düşmüş. Bakmış ki çamur mis gibi kokuyor. Ama bu temiz bir çeşme, buradan çamur akmaması lâzım, demiş. Bir daha kokluyor, mis gibi. Çamura diyor ki, ey çamur, bu ne hâl? Çamur diyor ki, ben vallahi çamurum, billahi çamurum. Yani, çamurluğumda hiç şüphe yok. Ama ben öyle bir çamurum ki, benim bulunduğum yere gül ağacı diktiler. O gülün yaprakları üzerime düştü. Yağmur yağdı, o yapraklar benimle karıştı. Dolayısıyla ben şimdi mis gibi gül kokarım. Ama ağaçtan, çamurluktan değil. Ben yine çamurum. Zaten çamurdan dünyaya geldin. Aslımız çamur. Ama öyle bir çamur ki , Allahü teâlâ bu çamurun olduğu yere bir gül ağacı dikti, o gülün yaprakları üzerimize döküldü. Bakıyorum, mis gibi kokular geliyor. Eğer o gül ağacının dibinde olan bir çamur olmasaydık, zaten burada ne işimiz vardı. Şimdi bakın, Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm” buyuruyorlar ki, İnsanlığa teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olamaz. Vücudumun her zerresi dile gelse, Rabbimin ihsan ettiği bu nimetin şükrünün binde birini yapamaz. Bunlar büyük laflar. Biz defalarca her yerde, her zaman, her ne şekilde olursa olsun, hep Mübâreklerin üzerimizdeki hakkından bahsediyoruz. Çünki, eğer bu nimete teşekkür etmezsek, bu nimetin büyüklüğünü idrak etmezsek, bu kavuştuğumuz seadeti her zaman, her fırsatta dile getirmezsek, Allah korusun, bir gün bakarsın ki, sabahleyin kalkmışız, dün uğruna âşık olduğumuz zâta, bugün düşman olmuşuz. Nitekim cenâb-ı Peygamber buyuruyor ki, “Ey kalpleri çeviren Rabbim! Benim kalbimi, senin muhabbetinde, büyüklerin muhabbetinde, dînimin muhabbetinde sâbit kıl!” Demek ki o kadar mühim bir dua ki… Çünki, kalp demek, dönek demek zaten. Kalp birden dönebilir. Allah korusun.
ali zeki osmanağaoğlu