Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
80’li senelerin başları idi, mübarek Hocamız birkaç sohbetlerinde bize: “Bizden işittiklerinizi genç kardeşlerimize anlatın” buyurmuşlardı. Bir keresinde de; muayenehanede kitap veriyor musunuz, diye sorarak emr-i maruf sevabının kıymetini anlattılar. O gün tekrar: “Bizden işittiklerinizi genç kardeşlerimize anlatın, onlar da sizden duyduklarını başkasına anlatırlar. Siz nasıl, sizin sayenizde diyorsunuz, onlar da size, sizin sayenizde derler” buyurdular. Bunun üzerine, o gün Enver abim: “Gelen hastalarından bazıları ile akşamları muayenehanede sohbet edin, ahiretleri için faydalı olmağa çalışın” buyurdular. Bu emirleri üzerine bazı akşamlar toplanıp büyüklerden işittiklerimizi anlatmağa başlamıştık. O günlerde Enver abimin sıhhatine hizmet etmekle de şereflenmiş oldum. Tedavileri bitene kadar her teşrif ettiklerinde, üzerimizde olmayan sıfatlarla da iltifat ederler, dinimize hizmet etmeyi teşvik ederler ve nasıl hizmet edileceğini de öğretirlerdi. “Buraya gelen, maddî-manevî tedavi olur” buyururlardı. Sık sık telefon ederek, bazan da davet ederek, akşamları kimler geliyor, neler anlatıyorsun diye sorarlar, şunları da anlat buyururlar, yakından ilgilenirler ve takip ederlerdi. (Fakat bu durumu bizim anlayabilmemiz mümkün değildi. Ancak kalbden kalbe takip edildiğimizin de farkında idik. Radar gibi, bilemediğimiz bir takip sistemi vardı arada). Bazan şunu şunu bana getir göreyim dedikleri de olurdu. Söyledikleri arkadaşları Cağaloğlu’nda gazeteye götürürdüm. Bazan telefon edip, akşama şu saatte bizim kapıya gel buyururlar, kapıda gene bu konularda bazı şeyler sorarlar, gelenlerin hallerinden anlattırırlardı. Kapıya bizi çağırmaları her defasında bizim toplanacağımız günlere denk gelirdi, (tesadüf mü bilemem, burayı herkesin kendi anlayışına bırakıyorum..). Sonra bir avuç dolusu çikolata veya şeker verirler, bu akşam gelenlere verirsin buyururlardı. Dağıttığımda ne bir tane noksan, ne de bir tane fazla… kaç kişi varsa sayı o kadar olurdu. Bu hal defalarca, belki 10 larca defa ve 2-3 sene devam etti, her defa gelen arkadaşlar farklı sayıda olduğu halde, her defasında şekerler, gelen sayı kadardı..
Arada bir de, şu kadar kişi Sarıyer’e getir, bir de ben sohbet edeyim onlarla buyururlardı. Tabii böyle özel günler bize bayram olurdu. Böyle topluca gidilmesi senede bir veya iki defa tekrarlanırdı. Hatta vefatlarına kadar da, bu şekilde zaman zaman arkadaşların kitap okuma veya kitap hizmetleri grublarını bazan Holding’de, bazan Güzelşehir’deki evlerinde kabul ettiler. Böyle günlerdeki sohbetlerden bazı bölümleri, zaten haftanın diğer günlerinde anlatmağa çalışıyoruz.
Bir müddet sonra abim İhlas polikliniğini açarken, bizim de orada çalışmamızı istemişti. Birgün Enver abim, abim ve ben üçümüz beraberdik. Abim, Enver abilere poliklinik ile ilgili bilgi veriyordu, şu şu şu doktorlar geliyorlar, bakalım Ali ne yapacak dedi. Enver abim buyurdu ki; “Ali mekteb açtı, yerinde kalacak, insan yetiştirecek.” Ve bizim muayenehanenin maddî manevî hizmet yeri olduğunu anlattılar. Kendilerinin de defalarca teşrifleriyle müşerref olduk. Her defasında, layık olmadığımız şekilde, üzerimizde olmayan vasıflarla iltifatlar ederek teşvik ederlerdi. Cennetde beraber bulunmak için dua ederlerdi…
İnsanın fıtratında acelecilik vardır. Herşeyin çabucak olması istenir. Fakat herkesin bazı hadiselere intibakı farklı olur. Bazı insanlar islamın emr ve yasaklarını, zaten aradığım buydu dercesine hemen kabul edip kolayca uygulayabildiği gibi, bazılarının nefslerine zor gelebiliyor, bazıları da kabul etmekte zorlanıyor. Bazı insanlardaki anlayabilmek veya kabul edebilmenin gecikmesi, anlatan ile ilgili olmadığı halde, ters giden birşeyler var zannederek üzülürdüm ve bu vazifeyi yapamadığım zannına kapılırdım. Bu hizmet galiba devam etmeyecek, bıraksammı diye üzüntü ile düşündüğüm zamanlar, Enver abim telefon eder veya çağırır, kimlerin geldiğini, neler yapıldığını sorarlar, hizmetin kıymetini ve ehemmiyetini anlatırlardı. Üzüntü ve sıkıntılarımızı sıfırlayıp gönderirlerdi.
Enver abimde insanlara karşı öylesine derin bir muhabbet, merhamet ve anlaşılamaz bir sabır vardı ki; herkes kurtulsun, ahiretde hiç kimse yanmasın diye fevkalade bir gayretle uğraşırlar ve her türlü sıkıntıya da sabr ederlerdi. Hiç kimsenin, hatta kendisine kötülük yapanların dahi kalbini kırmazlardı. Yetiştirdiği talebelerine de böyle olmak lazım olduğunu nasihat ederlerdi. Hepiniz birer Enver abi’siniz, dışarıda kendinizi değil, Hocamızı ve İhlas’ı temsil ediyorsunuz, ona göre davranın derlerdi.
2007 senesi temmuz ayı idi. Büyük bir salonda bazı gençler haftada bir toplanıyor, onlara Enver abimizden ve Hocamızdan işittiklerimizi anlatmağa gidiyordum. O günlerde özel bazı sıkıntılarımdan dolayı, bu hizmeti zor şartlar altında, fasılasız olarak devam ettirmeğe çalışıyordum. Günlerin uzun ve havanın da sıcaklığından olmalı ki, toplanan arkadaşlarda rehavet başlamış, bazı dünyevi sebeplerle gecikmeler ve gevşemeler başlamıştı. Bu meseleye olan üzüntü, içinde bulunduğum sıkıntılı ruh hali ile de birleşince, bu hizmetin artık yürümeyeceği düşüncesi ile, haftaya ara vereceğimizi söyledim. Niyetim, yaz tatili adı altında bu hizmeti bırakmak ve tekrar başlamamaktı. Gece geç vakit, yorgun bir vaziyetde eve geldim, henüz oturmak üzereyken, telefonum çalıyordu. Açtığımda, telefondaki ses, Enver abimin sesi idi. Halbuki direkt olarak aramaları âdetleri değildi. Yardımcıları ararlar, Enver abiler görüşmek istiyorlar derlerdi. Bu defa arada kimse yoktu. Bugün gibi hatırlıyorum… Buyurdular ki; “Aliii seni üzüntülü görüyorum, sevindirmek için aradım, rüyamda Hocamızı gördüm, senden bahsediyorlar, seni anlatıyorlardı, ben de neden acaba Ali’yi anlatıyor diye merakla dinliyordum. Ali’yi seviyoruz, Ali’nin hizmetlerinden razıyız, memnunuz, diyorlardı. Sonra sen geldin, Hocamızın elini öptün, Hocamız da sana sarıldı, beraber gittiniz. Sevindin mi Ali! Dinimize hizmette yaz tatili olmaz, ara vermek yok tamam mı” buyurdular.
Enver abim, “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadis-i şerifini kendisine düstur edinmişti. Herkese herzaman iyilik ederdi. İnsanların hem dünyalarına hem ahiretlerine faydalı olmağa çalışırdı. “Herhangi bir insana bir iyilik etmek, gökten lamba olarak yere inse, bu iyilikten hasıl olan nur o kadar parlaktır ki; güneş onun yanında çok sönük kalır. Hele bu hizmet ile bir insanın hidayetine sebep olunursa kıymeti hiç ölçülemez” buyururdu. “İnsanların dünyalarına hizmet etmek elbette çok kıymetlidir ama ahiretlerine hizmet etmek daha kıymetlidir” buyururlardı. Yetiştirdiği talebelerine de, insanlara faydalı olmak, herkese iyilik etmek için telkin ederler, hiç kimseyi kırmamak lazım olduğunun ehemmiyetini anlatırlardı. Dünyanın geçici olduğunu, ahiretin ebedi olduğunu, ahiret için herzaman hazırlıklı olmak lazım olduğunu anlatırlardı. Bugün için insanlara faydalı olabilmenin en iyi yolunun, Ehl-i sünnet itikadını anlatan kitabları vererek, mesela Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vererek olabileceğini anlatırlardı. Talebelerine ve sevenlerine “mutlaka belli zamanlarda biraraya toplanıp kitap okuyun, büyüklerden bahsedin” buyururlardı. Bu şekilde büyüklerden gelen feyzlerin daha kolay alınabileceğini anlatırlar, bu şekilde toplanan arkadaşları, zaman zaman davet ederler, onlarla sohbet ederlerdi. İyi insan yetiştirilmesine çok ehemmiyet verirler ve teşvik ederlerdi. İnsan yetiştirilmesine, insana yatırım yapılmasına çok ehemmiyet verirlerdi. Herkes dünyada ve ahiretde mesut ve rahat olsun, hiçkimse Cehenneme gitmesin diye fevkalade gayret ederler, bunun için pek çok sıkıntılara katlanırlardı. Yetiştirdiği gençleri de kendileri gibi yetiştirmeğe özen gösterirlerdi. İnsanlara faydalı olmak, herkese iyilik etmek, hücrelerine işlemişti. Dünyanın geçici olduğunu, ahiretin ebedi olduğunu, ahiret için herzaman hazırlıklı olmak lazım olduğunu anlatırlardı. Her sohbetlerinde ölümü hatırlatmak âdet halini almıştı. Ölümü unutmayan insanın ahirete hazırlık yapacağını, hiç kimseye kötülük yapamayacağını anlatırlardı. Velhasıl, birlik ve beraberliğin temini üzerinde ehemmiyetle dururlardı. İyi insan yetiştirilmesine çok ehemmiyet verirler ve teşvik ederlerdi.
2007 senesi, Haziran ayının 4 ü… Enver abim İhlas Holding’de (odalarının bulunduğu kattaki) kendilerinin de namaz kıldıkları mescidde ikindi namazına, Huzur Pınarına hizmet eden arkadaşları davet etmişlerdi. Ayrıca kalabalık bir cemaat vardı. O gün Enver abim buyurdu ki; Selamün aleyküm. Ali hoş geldin. Getirdiğin arkadaşları ayağa kaldır göreyim. Bunlar Huzur Pınarı. Bunlar çok hizmet ediyorlar. Bunlar bizim dava arkadaşlarımız. Allahü teala muvvafak-ı bil hayr eylesin. Hoş geldiniz, sefa geldiniz, mübarek olsun..
2007 senesi, Haziran ayının 18 i… Günlerden pazartesi. Enver abim Yalova’daki evlerinde kalıyorlardı. Bana telefon edip; “akşam ile yatsı arası Huzur Pınarına hizmet eden ekibini bana getir, onları görmek istiyorum” buyurdular. Bizim için o gün bir bayram oldu. O gün öyle güzel oldu ki, Huzur Pınarına hizmet eden gençler Cennet hayatı yaşadılar sanki… Enver abim bize Huzur Pınarının üye sayısının ne kadar olduğunu sık sık sorarlardı, Her zaman arttığını duyunca sevinirlerdi. Enver abim o gün buyurdular ki; “Kaç abone var? Neler söylüyorlar, bayılıyorum o gelen maillere, buyurdular. Bu hizmet çok büyüktür, bu iş Peygamberlerin işidir. Bir insanın tek başına yapacağı iş değildir, en zor iş budur, dîne hizmettir. İnsan gücüyle yapılamaz fakat büyüklerin himmetiyle size bu iş kolaylaştırılıyor. Bir kişinin hidayetine sebep olmak, bir kişiye yardımcı olmak en kıymetli ibadettir. Bazı insanlara Allahü teala hususi kabiliyet vermiştir. Onları özel bir iş için yaratmıştır. Bazı arkadaşlar böyle özel kişilerdendir. Bunlar, insanın ağzından girer burnundan çıkar, onun hidayetine sebep olur, büyükleri tanıtır. Huzur Pınarı ile çok büyük hizmet ediliyor. Huzur Pınarında insanlar Hocamızı tanıyor, kitaplarımızı okuyor; ne pul parası var, ne baskı masrafı var. Çok büyük bir hizmet, çok memnun oluyorum. Bu abilere çok dua ediyorum. Bir hayrın işlenmesine sebep olmak o hayrı işlemek gibidir. Mü’mine hizmet ibadettir. Üzmek ise felakettir. Herkesin yaptığı işten, ne olduğu ve tarafı belli olur. Karınca, İbrahim aleyhisselamın ateşini söndürmek için su taşırken, yılan ise ateşin artması için üflüyor idi. İkisi de hayvan. Fakat ayrı yapıda. İkisi de farklı, tarafını belli ediyor. Verdiğin mal senindir, vermediği mal insanın kendisinin olmaz. Allah için verilen, ebedi olarak kalır. Ali ekibini çok iyi kurmuş, sizin hizmetlerinizden çok memnunum. Huzur Pınarına hizmet etmenin kıymetini iyi bilin. Ahiretde kurtulmanız Huzur Pınarı ile olur. Gittiğiniz yerlere selam söyleyin, ben haklarımı helal ettim, siz de edin. Size çok dua ediyorum, sizin de duanızı bekliyorum” buyurdular.
Huzur Pınarının yeni kurulduğu senelerdi. Enver abim, Huzur Pınarında yazılan her yazı ile yakından ilgilenir, bazı kelimelerin değiştirilmesini isterlerdi. Bazan hususi telefon ederek, şu cümleyi kaldırdım, şu şekilde değiştirdim.. şeklinde söylerlerdi. Bazan mail ile bildirirlerdi. Zaten yayınlanan yazılar bir gün evvelden Enver abime gönderilirdi.. Bilhassa Cuma yazılarında, bazan “Bu olmamış, konuşma dili ile yazı dili farklıdır, tekrar hazırla bana gönder” buyururlardı. Tamam denilene kadar birkaç kere tekrarladığımız olurdu. Elhamdülillah ki, izinsiz ve habersiz hiçbirşey yapmadım. Enver abim de her zaman takdir etti, teşvik etti, tebrik etti ve dua ettiler. Lâyık olmadığımız vasıflarla herzaman meth ettiler. Yani, başımızda tam bir baba olarak bizi hayata hazırladılar, insanlığı öğrettiler.
Enver abim hepimiz için eşi bulunmaz bir abi, bir baba, bir rehber, kâmil bir mürşîd idi. “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadîs-i şerifinden ümitlenerek ahiretde dahi dünyada olduğu gibi Enver abimin yanında olmağı umuyoruz inşallah.
(Enver abimden aldığım sayısız maillerden bir tanesini altta arz ederiz.)
Fî emanillah
—– Original Message —–
From: Enver Ören
To: Ali Zeki Osmanağaoğlu
Sent: Saturday, December 09, 2006 12:40 AM
Subject: Okuyanın ihlası artar. Ya sevenin…..
Şu saate kadar gönderdiğin yazılarla meşgul oldum.
Yüz bin kere sana aferin. Maşaallah.
Ne kadar güzel ve ihlasla hazırlamışsın.
Ne kadar memnun olduğumu ve sana olan muhabbetimin ne kadar çoğaldığını tahmin edemezsin.
Yazıları tefrika gibi olmakdan çıkardım ve kitab haline getirmeğe çalışdım.
Bize de dua et Ali kardeşim……
Çok selam ve dua ederim.