Enver abiler buyurdular ki;
Bir gün Mübarekler buyurdular ki; Kardeşim, ben bu gece bir şey düşündüm. Yattım, kendimi ölmüş düşündüm. Kendi kendime dedim ki, ben öldüm. Ne yapacaklar? Teneşir tahtasına koyacaklar. Uzandım. Ne yapacaklar. Yıkayacaklar, yıkandım. Kefene saracaklar, kefene sarıldım. Tabuta koyacaklar, cenaze namazımı kılacaklar. Cenaze namazı kılındı. Aldılar beni kabrin içine koydular. Aynen kendimi kabrin içinde düşündüm. Kardeşim, bir anda etrafımda binlerce acayip böcekler, akrepler her şey doldu, etlerimi yemeye başladılar, onu düşündüm. Fakat hiç acı duymadım. Çünki efendim, kabre giren kim olursa olsun, ister müslüman, ister mürted, ister kâfir, şu iki sebepten dolayı bu acıyı çekmez. Yani, ne akrep acısı, ne köstebek acısı. Hiç acı çekmez. Bunun iki sebebi var efendim. Birinci sebep şu: Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Mü’minin kabri, cennet bağçelerinden bir bağçedir. Cennet bağçesi olunca, Cennettekiler ortaya çıkacaktır. İnsan o büyükleri gördüğü zaman, o anlatılacak gibi olmayan lezzetten, doksan tarafını kesseler, doksanbin tane böcek yese kim duyar? O, Cennet nimetleri içerisindedir. Kaldı ki, insan vefat ederken cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ tecessüm etse, edecek inşallah, görülecek, onu gördüğü zaman zaten kendini kaybedecek, hiç acı duymayacak. O halde, Cennet nimetlerine kavuşan bir mü’min hiçbir acı duymaz. Peki, diğerleri? Buyurdular ki; Kardeşim, cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Kafirin çukuru, Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Düşünün ki, bir adamın her tarafı yanıyor. Bin tane böcek ısırsa ne olur? O böceklerin acısını kim duyar? İşte bu iki sebepten dolayı, kabirdeki bu saldırıları kimse duyamaz.