Enver abim holdingde yemek ve sohbet için bazı abileri davet ettiklerinde, huzurpınarına hizmet eden arkadaşlarımız da oraya davet edilmişti, Enver abim o gün buyurdular ki;
-5-
Cağaloğlu’nda, Çatalçeşme sokaktayız, ikinci katta oturuyorum, bir gece rüyamda kapı açıldı. Efendi hazretleri aynı şekliyle, mübarek sakalı, mübarek sarığı, mübarek pardesüsü ile.. (Mübarekler buyurdular ki; Efendi hazretleri pardesü derdi, Franzsızca kelime kullanırdı). Bastonuyla.. Yerimden bir fırladım, kapıya gittim, elini öptüm, hiç konuşmadı. Sadece tak, tak, tak geldi, benim yerime oturdu. Ben de ayaktayım, buyurdular ki; Bu gazete benim. Bugün burada gazete sahipleri toplanacak, bu toplantıya ben başkanlık yapacağım. Benden sonra sen devam edersin. Ayağa kalktılar, gene tekrar tak, tak, tak kapıya kadar.. Onun için, birgün Mübarekler buyurdular ki; Sen nasıl çalışıyorsun, ne yapıyorsun? Efendim, ben birşey yapmıyorum, sahiplenmiyorum. Ama anlatıyorum. Bunun bana ait olmadığını, kim hizmet ederse, ona ait olduğunu söylüyorum ve dua ediyorum, dedim. Mübareklerin çok hoşlarına gitti, efendim, eğer sahiplenmezseniz, herkes size sahip çıkar, buyurdular. Ama bu benim derseniz, mübarek olsun derler. Gözüne mi sahipsin, burnuna mı sahipsin, kulağına mı sahipsin, kalbine mi sahipsin, midene mi sahipsin? Hiç birine sahip değilsin. O halde sen nesin? Senin neyin var? Hiç bir şeyin yok. Her şey birer emanettir, emanete hainlik olmaz. Onun için, Allahü tealayı unutmak olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri vefat edince teneşir tahtasına koymuşlar. Ellerini yana bırakmışlar, hemen ellerini bağlamış. Allah Allah demişler, ayırmışlar, hemen gene getirmiş.
-devamı var-