Hocamız Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin “rahmetullahi aleyh” vefatlarında yayınlanan gazete yazılarından:
8-
Çerçeve
Fuat Bol
29 Ekim 2001 Pazartesi
Fuat Bol
29 Ekim 2001 Pazartesi
– dünden devam –
Onları, çocukluk çağından çıkıp, delikanlı olmıya başladığım, orta üçüncü sınıfda kimyâ hocam olarak tanıdım! (1967 senesi, İstanbul İmam-Hatîb Okulu) Fen ve meslek dersleri hocalarımızdan çok farklı idi! Çok nâzik, kibâr ve şefkatli olmasına karşı; son derece ciddî ve vekâr sâhibi idi. Kimyâ dersini veya herhangi, günlük alelade bir olayı bile anlatırken, vücûdünün bütün hücreleri ile konuşduğunu his ederdiniz! Teneffüslerde ve öğlen ta’tîlinde, okulun bütün öğrencileri sınıfda, koridorda veya bağçede etrafını çevirir, üst üste dînî konularda sorular sorarlardı. Hepsini büyük bir dikkat ile dinler ve herkesi tatmin edici cevâbları, bıkmadan usanmadan verirdi. Onları dinlerken mest olurdunuz. Meselâ bir hadîs-i şerîf buyuracağı zemân, ayağa kalkar, kemâl-i ciddîyet ile sözleri dâne dâne söyler ve; ‘Hadîs-i şerîf bu kardeşim! Peygamber sözü!’ diyerek vurgu yapar ve önemine işâret ederlerdi.
Konulara hâkimiyyetini ve vukûfiyyetini nasıl anlatsam bilemiyorum! Bilginin Hakk-ul-yakîn mertebesi dersem, herhâlde anlatmış olabilirim. Onlardan aldığım, ortaokul üçüncü sınıf, organik kimyâ bilgim ile, lise bitirmelere, kimyâ dersini seçerek girdim ve tam not aldım! Bir asra yaklaşan uzunca bir ömür (91), kütübhânelerde ve kitâblar arasında geçdi.
Lise ve üniversite yıllarımızda biz, ne zemân Bâyezîd Devlet Kütübhânesine gitsek, Onları orada görürdük! Bir sâniyeyi ziyân etmezler; ya okur, ya yazar veya düşünürlerdi. Fen ve din ilmlerinde son devrde yetişen en büyük mütefekkirdi.
Konulara hâkimiyyetini ve vukûfiyyetini nasıl anlatsam bilemiyorum! Bilginin Hakk-ul-yakîn mertebesi dersem, herhâlde anlatmış olabilirim. Onlardan aldığım, ortaokul üçüncü sınıf, organik kimyâ bilgim ile, lise bitirmelere, kimyâ dersini seçerek girdim ve tam not aldım! Bir asra yaklaşan uzunca bir ömür (91), kütübhânelerde ve kitâblar arasında geçdi.
Lise ve üniversite yıllarımızda biz, ne zemân Bâyezîd Devlet Kütübhânesine gitsek, Onları orada görürdük! Bir sâniyeyi ziyân etmezler; ya okur, ya yazar veya düşünürlerdi. Fen ve din ilmlerinde son devrde yetişen en büyük mütefekkirdi.
– devamı var –