-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-99-
Bizim silsilede Ebûl Hasen Harkani hazretleri var. Türkistan’da talebeleri var. Yazın memleketlerine gidecekler, uzak yerlerden gelmişler. Otobüs yok, otomobil yok… Merkeple gelmişler uzak uzak memleketlerden, Buhara’dan, Semerkand’dan. Ayrılırken Ebûl Hasen Harkani hazretleri buyuruyor ki; “Geceleyin eşkiyalar kafilenizi basarsa, yâ Ebel Hasen deyin” buyuruyor. Bir aylık yola gidecekler. Üç beş gün gidiyorlar, bir gece eşkiyalar basıyor. Bütün kafileyi soyuyorlar. Tabii bunlar, “Aman yâ Rabbi, bizi kurtar” diyorlar, fekat hiç biri kurtulmuyor. Hepsini soyuyorlar. Bir, don-gömlekle kalıyorlar. Eşyalarını, hayvanlarını eşkiyalar götürüyorlar. O zaman elektrik olmadığı için, gece her yer karanlık. Onun için farkında olmamışlar. Sabahleyin bir de bakıyorlar, bütün kafile soyulmuş. Yalnız bunların arkadaşlarından birisine hiçbirşey olmamış. Biraz açıkta yatmış o, haberi bile yok. N’oldu diyor. “Haberin yok mu?” diyorlar, yok diyor, “Ben akşam yattım sabahleyin nemâza kalktım, Eşyalarım, hayvanım, hepsi hâzır” diyor. Arkadaşları şaşırıyorlar; “Eşkiyalar seni görmedi mi?” diyorlar. “Evet; gece bazı gürültüler işitdim fekat hiç aldırmadım. Yâ Ebel Hasen dedim, yattım” diyor. Tabii bunlar şaşırıyorlar: “Allah Allah… Biz, yâ Rabbi bizi kurtar diyoruz, Allah bizi kurtarmadı, Ebûl Hasen seni kurtardı; ne biçim iş?” diyorlar. “Sen hiç, yâ Rabbi, yâ Allah demedin mi?” diyorlar. “Demedim” diyor. “Bize hocamız dedi ki; Eşkiyalar basarsa yâ Ebel Hasen deyin. Ben de hocamın sözünü dinledim” diyor. Diğerleri; “Ebûl Hasen gece yarısı ne yapabilir, haberi bile olmaz, onun için yâ Allah dedik” diyorlar. Tabii bunlar soyulmuşlar. Kendi memleketlerine nasıl gitsinler; ayıp..! Bir haftalık yoldan geri dönüyorlar, Ebûl Hasen’in tekkesine geliyorlar. Ebûl Hasen hazretleri onlara elbise veriyor, giydiriyor. Talebeler diyorlar ki; “Biz, yâ Allah dedik, soyulduk, bu arkadaşımız yâ Ebel Hasen dedi kurtuldu. Acaba bunun sebebi ne?” diyorlar. Başlarından geçeni anlatıyorlar. Ebûl Hasen hazretleri buyuruyor ki: “Bunun sebebi çok kolay. Siz yâ Allah, yâ Rabbi dediniz… Hangi ağızla?.. Harâm giren, harâm çıkan ağızla… Yalan söylersiniz, dedikodu yaparsınız, iftira yaparsınız… Böyle ağızla yapılan duayı Allahü teâlâ kabûl etmez. Onun için Allahü teâlâ sizi kurtarmadı” buyuruyor. “Gelsin yiyeyim, gelsin yiyeyim, ama nerden gelsin! Alışverişin, bey’i sahihin şartları var. Bey’i fasidden haberiniz yok” buyuruyor. “Allahü teâlâ harâm yiyen, harâm söyleyen ağızdan yapılan duayı kabûl etmez. Onun için sizin duanızı kabûl etmedi ve sizi kurtarmadı” buyuruyor. “Buna gelince, bu; yâ Ebel Hasen deyince, Allahü teâlâ Ebûl Hasen’e işitdirdi” buyuruyor. Çünki, bir hadis-i kudsi var: Allahü teâlâ buyuruyor ki; “Bir kulum farzları temâmen yapar, harâm işlemez, sünnetleri terk etmez, geceleri teheccüd nemâzı da kılarsa, ben bu kulumu severim.” Hadis-i kudsi bu… “Ben bir kulumu seversem, o benimle görür, benimle işitir, benimle gider” buyuruyor. Benimle görür ne demek; kimsenin görmediği şeyleri görür. Benimle işitir ne demek; kimsenin işitmediklerini işitir. İşte, “Ben onun her duasını kabûl ederim” buyuruyor. “İşte bu arkadaşınız, eşkiyalar gelince, ‘Yâ Ebel Hasen’ dedi. Allahü teâlâ, Ebûl Hasen’e bunu işitdirdi. Ebûl Hasen de ellerini kaldırdı, dua etdi. ‘Yâ Rabbi, bunu kurtar’ dedi. Allahü teâlâ da Ebûl Hasen’in duasını kabûl etdi. Çünki Ebûl Hasen harâm söylemez, harâm yemez, harâm, ağzından girmez çıkmaz. Onun için Ebûl Hasen’in duası kabûl oldu. Bunu da Allah kurtardı” buyuruyor. Yoksa; bunu Ebûl Hasen kurtarmadı, Allah kurtardı ama Ebûl Hasen’in duası ile kurtuldu” buyuruyor. “Bu arkadaşınız Ebûl Hasen’i vesile yapdı” buyuruyor. Binaenaleyh; duanın kabûl olması için ağıza da, mideye de çok dikkat etmek lâzım. Harâm girmeyecek, haram çıkmayacak.
-99-
Bizim silsilede Ebûl Hasen Harkani hazretleri var. Türkistan’da talebeleri var. Yazın memleketlerine gidecekler, uzak yerlerden gelmişler. Otobüs yok, otomobil yok… Merkeple gelmişler uzak uzak memleketlerden, Buhara’dan, Semerkand’dan. Ayrılırken Ebûl Hasen Harkani hazretleri buyuruyor ki; “Geceleyin eşkiyalar kafilenizi basarsa, yâ Ebel Hasen deyin” buyuruyor. Bir aylık yola gidecekler. Üç beş gün gidiyorlar, bir gece eşkiyalar basıyor. Bütün kafileyi soyuyorlar. Tabii bunlar, “Aman yâ Rabbi, bizi kurtar” diyorlar, fekat hiç biri kurtulmuyor. Hepsini soyuyorlar. Bir, don-gömlekle kalıyorlar. Eşyalarını, hayvanlarını eşkiyalar götürüyorlar. O zaman elektrik olmadığı için, gece her yer karanlık. Onun için farkında olmamışlar. Sabahleyin bir de bakıyorlar, bütün kafile soyulmuş. Yalnız bunların arkadaşlarından birisine hiçbirşey olmamış. Biraz açıkta yatmış o, haberi bile yok. N’oldu diyor. “Haberin yok mu?” diyorlar, yok diyor, “Ben akşam yattım sabahleyin nemâza kalktım, Eşyalarım, hayvanım, hepsi hâzır” diyor. Arkadaşları şaşırıyorlar; “Eşkiyalar seni görmedi mi?” diyorlar. “Evet; gece bazı gürültüler işitdim fekat hiç aldırmadım. Yâ Ebel Hasen dedim, yattım” diyor. Tabii bunlar şaşırıyorlar: “Allah Allah… Biz, yâ Rabbi bizi kurtar diyoruz, Allah bizi kurtarmadı, Ebûl Hasen seni kurtardı; ne biçim iş?” diyorlar. “Sen hiç, yâ Rabbi, yâ Allah demedin mi?” diyorlar. “Demedim” diyor. “Bize hocamız dedi ki; Eşkiyalar basarsa yâ Ebel Hasen deyin. Ben de hocamın sözünü dinledim” diyor. Diğerleri; “Ebûl Hasen gece yarısı ne yapabilir, haberi bile olmaz, onun için yâ Allah dedik” diyorlar. Tabii bunlar soyulmuşlar. Kendi memleketlerine nasıl gitsinler; ayıp..! Bir haftalık yoldan geri dönüyorlar, Ebûl Hasen’in tekkesine geliyorlar. Ebûl Hasen hazretleri onlara elbise veriyor, giydiriyor. Talebeler diyorlar ki; “Biz, yâ Allah dedik, soyulduk, bu arkadaşımız yâ Ebel Hasen dedi kurtuldu. Acaba bunun sebebi ne?” diyorlar. Başlarından geçeni anlatıyorlar. Ebûl Hasen hazretleri buyuruyor ki: “Bunun sebebi çok kolay. Siz yâ Allah, yâ Rabbi dediniz… Hangi ağızla?.. Harâm giren, harâm çıkan ağızla… Yalan söylersiniz, dedikodu yaparsınız, iftira yaparsınız… Böyle ağızla yapılan duayı Allahü teâlâ kabûl etmez. Onun için Allahü teâlâ sizi kurtarmadı” buyuruyor. “Gelsin yiyeyim, gelsin yiyeyim, ama nerden gelsin! Alışverişin, bey’i sahihin şartları var. Bey’i fasidden haberiniz yok” buyuruyor. “Allahü teâlâ harâm yiyen, harâm söyleyen ağızdan yapılan duayı kabûl etmez. Onun için sizin duanızı kabûl etmedi ve sizi kurtarmadı” buyuruyor. “Buna gelince, bu; yâ Ebel Hasen deyince, Allahü teâlâ Ebûl Hasen’e işitdirdi” buyuruyor. Çünki, bir hadis-i kudsi var: Allahü teâlâ buyuruyor ki; “Bir kulum farzları temâmen yapar, harâm işlemez, sünnetleri terk etmez, geceleri teheccüd nemâzı da kılarsa, ben bu kulumu severim.” Hadis-i kudsi bu… “Ben bir kulumu seversem, o benimle görür, benimle işitir, benimle gider” buyuruyor. Benimle görür ne demek; kimsenin görmediği şeyleri görür. Benimle işitir ne demek; kimsenin işitmediklerini işitir. İşte, “Ben onun her duasını kabûl ederim” buyuruyor. “İşte bu arkadaşınız, eşkiyalar gelince, ‘Yâ Ebel Hasen’ dedi. Allahü teâlâ, Ebûl Hasen’e bunu işitdirdi. Ebûl Hasen de ellerini kaldırdı, dua etdi. ‘Yâ Rabbi, bunu kurtar’ dedi. Allahü teâlâ da Ebûl Hasen’in duasını kabûl etdi. Çünki Ebûl Hasen harâm söylemez, harâm yemez, harâm, ağzından girmez çıkmaz. Onun için Ebûl Hasen’in duası kabûl oldu. Bunu da Allah kurtardı” buyuruyor. Yoksa; bunu Ebûl Hasen kurtarmadı, Allah kurtardı ama Ebûl Hasen’in duası ile kurtuldu” buyuruyor. “Bu arkadaşınız Ebûl Hasen’i vesile yapdı” buyuruyor. Binaenaleyh; duanın kabûl olması için ağıza da, mideye de çok dikkat etmek lâzım. Harâm girmeyecek, haram çıkmayacak.
-devamı var-