-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-268-
“Küçük Efendi, ben seni sevdim. Evimiz mezarlığın içinde yukarıdadır. Arada bir gel de, seninle sohbet ederiz.” buyurarak davet etmesinden cesaret alıp, evine gittim. Davet etmeseydi gidemezdim. O zemân Cum’a günleri tatil idi. Bir sonraki cum’a gününü sabırsızlıkla bekledim. Cum’a günü olunca, heyecanla evine gitdim. Bağçe kapısından girince, tam karşıdaki kabirlerin üstünde bir köşk vardı, orada sohbet etdiğini öğrendim ve o köşke girdim. İdris köşkü diyorlardı oraya, III. Selim hân yapdırmış. Altı türbe, üstü köşk idi. Kapıdan girince hemen karşıdaydı. O köşk, çok güzel bir yerde idi. Oradan Haliç görünürdü. Sonradan onu yıkdılar, kabrlerin üstüne çatı yaptılar. O köşke ilk ve son defa girmiş oldum. Sonraki gittiğimde köşk yoktu. O gün gittiğimde, Abdülhakim Efendi hazretleri, o köşkde sohbet ediyordu. İçeriye girdim, Efendi hazretleri köşeye sedirin üstüne oturmuş, önünde bir rahle vardı, kayınpeder Ziya bey de hemen önünde diz çöküp oturmuş, rahledeki kitabdan okuyor, Efendi hazretleri de, Ziya beyin okuduklarını açıklıyor ve anlatıyordu. O zemân Ziya beyi de tanımıyorum tabii… Oturacak yer yoktu, salon mahşer gibi kalabalıktı, her yer dolu idi. Zaten edebimden içeriye giremedim, utandım. Kapının dış tarafına, sofaya oturdum dinliyordum. Biraz sonra, henüz bir dakika geçmeden Efendi hazretleri başını kaldırdı, beni gördü. “Küçük Efendi, sen buraya gel” diye beni yanına çağırdı. Ayaklarının dibinde bir kişilik boşluk vardı. Beni oraya oturtdu. Edebimden yüzüne bakamadım. Ancak arada sırada kaçamak bakardım. Biz bütün kazandıklarımızı edebimiz sayesinde kazandık. O gün gitmeğe başladım, hiç bırakmadım. Efendi hazretlerini tanıdığımda, on sekiz yaşında gençdim. Elhamdülillah daha ilk görüşde teveccüh etdi. Teveccüh demek, sevmek demekdir..
-268-
“Küçük Efendi, ben seni sevdim. Evimiz mezarlığın içinde yukarıdadır. Arada bir gel de, seninle sohbet ederiz.” buyurarak davet etmesinden cesaret alıp, evine gittim. Davet etmeseydi gidemezdim. O zemân Cum’a günleri tatil idi. Bir sonraki cum’a gününü sabırsızlıkla bekledim. Cum’a günü olunca, heyecanla evine gitdim. Bağçe kapısından girince, tam karşıdaki kabirlerin üstünde bir köşk vardı, orada sohbet etdiğini öğrendim ve o köşke girdim. İdris köşkü diyorlardı oraya, III. Selim hân yapdırmış. Altı türbe, üstü köşk idi. Kapıdan girince hemen karşıdaydı. O köşk, çok güzel bir yerde idi. Oradan Haliç görünürdü. Sonradan onu yıkdılar, kabrlerin üstüne çatı yaptılar. O köşke ilk ve son defa girmiş oldum. Sonraki gittiğimde köşk yoktu. O gün gittiğimde, Abdülhakim Efendi hazretleri, o köşkde sohbet ediyordu. İçeriye girdim, Efendi hazretleri köşeye sedirin üstüne oturmuş, önünde bir rahle vardı, kayınpeder Ziya bey de hemen önünde diz çöküp oturmuş, rahledeki kitabdan okuyor, Efendi hazretleri de, Ziya beyin okuduklarını açıklıyor ve anlatıyordu. O zemân Ziya beyi de tanımıyorum tabii… Oturacak yer yoktu, salon mahşer gibi kalabalıktı, her yer dolu idi. Zaten edebimden içeriye giremedim, utandım. Kapının dış tarafına, sofaya oturdum dinliyordum. Biraz sonra, henüz bir dakika geçmeden Efendi hazretleri başını kaldırdı, beni gördü. “Küçük Efendi, sen buraya gel” diye beni yanına çağırdı. Ayaklarının dibinde bir kişilik boşluk vardı. Beni oraya oturtdu. Edebimden yüzüne bakamadım. Ancak arada sırada kaçamak bakardım. Biz bütün kazandıklarımızı edebimiz sayesinde kazandık. O gün gitmeğe başladım, hiç bırakmadım. Efendi hazretlerini tanıdığımda, on sekiz yaşında gençdim. Elhamdülillah daha ilk görüşde teveccüh etdi. Teveccüh demek, sevmek demekdir..
-devamı var-