-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-550–
-550–
Kur’ân-ı kerîmi Peygamber efendimize, Cebrâil aleyhisselâm getirdi. Cebrâil aleyhisselâm, ekseriya, insan şeklinde gelirdi. Peygamber efendimizin Eshâbı arasında Dıhye isminde bir genç var idi. Bu, bir tüccar idi. Gayet zengin, yakışıklı, beyaz, güzel idi. Onun şeklinde gelirdi. Bu Dıhye ilk zemânlar îmâna gelmemiş idi. Şama gider, orada ticaret yapar, çok para kazanır, Mekkeye, Medineye geldiği zemân Peygamber efendimize hediyye de getirirdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem onun hediyyelerini kabûl eder ve derdi ki: “Yâ Dıhye, ne güzel, yakışıklısın, gençsin, güzelsin, zenginsin. Yazık değil mi? Öldükden sonra Cehenneme gideceksin, ateşte yanacaksın. Bir kerre (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) de, vücûdunu Cehennemde yanmakdan kurtar.” Dıhye, Peygamberimizi hakikaten severdi. Fekat, bir dürlü müslimân olmaz, Peygamberimizi kırmak da istemezdi. “Yâ Resûlallah, düşüneyim, o da olur” gibi tatlı laflarla idare ederdi. Birkaç zemân sonra Dıhye, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem yanına geldi. Hediyyeler getirdi. Dedi ki: “Yâ Resûlallah, yüzlerce defa Şama gitdim, başka Rum memleketlerine gitdim. Bir çok Rumlarla, papazlarla konuştum. Dikkat etdim, papazların sözleri birbirini tutmuyor. Aynı adam, başka zemânlarda başka dürlü konuşuyor. Sözlerinde samimiyet yok, ciddiyet yok, bir bütün yok. Dikkat etdim ki; Senin hiçbir sözün, hiçbir sözünü bozmuyor. Hep iyilikden, hep fâideli şeyden bahsediyorsun. Ben anladım ki, sen Allahın peygamberisin. Ve ben müslimân olmak istiyorum” dedi. Kelime-i şehadet getirdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Dıhyenin müsliman olmasına o kadar sevindi ki, Eshâbına “Ey Eshâbım, bu gece Dıhye’nin şerefine bizim evde ziyafet var. Ziyafete gelin” dedi. Hatta, kitâblar yazıyor. Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sofrasında üç dürlü yemek var idi. Bir et yemeği, bir çorba, bir de tatlı. İşte bu Dıhye Şamdan geldiği zemân Şam şekerlerinden, hamur işi tatlılardan getirir, Hasen ile Hüseyn’e verirdi. Hasen ile Hüseyn, Dıhyeye alışmışlar. Ne zemân Dıhye gelse, sevine sevine oyunu bırakıp, Dıhyeye koşarlar idi.
-devamı var-