Seyyid Sıbgatullah “kuddise sirruh” hazretleri birgün talebelerine; “Filân tepeye çıkalım, orada sohbet edelim” buyurdular. O gün talebeleriyle yola çıktılar. Tepenin eteklerine gelince, talebelerden bazıları önden yürüyüp, oturulacak yerleri, hocaları tepeye çıkıncaya kadar düzeltmek istediler. Seyyid Sıbgatullah, oğlu ve yakın talebesi Abdurrahmân Tâhî, en arkada ve aşağıda idiler. Önden giden talebelerin birinin ayağının altından koca bir taş yuvarlandı. Gittikçe hızlanıyor, hocaları Seyyid hazretlerinin üzerine doğru geliyordu. Bütün talebeler korkuya kapıldılar. Abdurrahmân Tâhî ise birden hocasının önüne geçerek, taşın Seyyid hazretlerine değmesine engel olmak istedi. Taş, hikmet-i ilâhî tam önlerindeki bir kayaya çarparak arkasında kaldı. Hâdiseyi seyretmekte olan Seyyid Sıbgatullah; Abdurrahmân Tâhî’nin, canı pahasına yaptığı bu hareketten, son derece memnun oldu.
Komşu kasabadaki talebelerinden biri hastalanmıştı. Ölüm döşeğinde iken; “Himmetinizi istirhâm ediyorum yâ mübârek hocam!” diyerek yardım istedi. Seyyid Sıbgatullah, o anda talebeleriyle sohbet ediyorlardı. Bir ara sohbeti yarıda keserek, Abdurrahmân Tâhî’yi o talebesine gönderdi. Hemen yola çıkan Abdurrahmân, kısa bir zaman sonra o talebe arkadaşının evine vardı. Eve girdiğinde hasta olan arkadaşını sapasağlam oturuyor gördü.
Seyyid Tâhâ “kuddise sirruh” hazretlerinin kendisine yazdığı bir mektûpda; “Talebenin hocasına ihlâs ve muhabbeti tam, ona uyması eksiksiz ise, hâl sahibi olmasa zararı yoktur. Bu üçünden birinde noksanlık olup hâl sahibi ise, Allahü teâlâ muhafaza eylesin istidrâçtır” buyurdu.
1287 (m. 1870) senesinde son rahatsızlığında sekerât-ı mevtinden önce yerine halîfe bıraktığı oğlu Seyyid Behâüddîn’i yanına çağırdı. “Evlâdım! Talebelerim sana emânet. Onları büyük bir i’tinâ ile yetiştir. Gözün gibi koru. Sohbet ve teveccühlerini üzerlerinden esirgeme. Sakın şöhret isteme. Allahü teâlânın emirlerini yap, yasaklarından kaçın. Dîne muhalif iş yapma. Seni yetiştiren hocanı ve Allahü teâlânın dostlarını incitme, onların her zaman gönüllerini almayı ihmâl etme” buyurdu. Dostlarıyla vedâlaştıktan sonra da; “Ben ölünce arkamdan ağlamayınız” buyurdu. Sonra bir müddet murâkabe hâlinde kaldı. Daha sonra Kelime-i şehâdet getirerek son nefesini verdi. Vefat ettiğinde, evin içine misk gibi güzel bir koku yayıldı. Mübârek kabri Gayda’da olup, ziyâret edilmekte, sevenleri, feyz ve bereketlerinden istifâde etmektedir.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi