Afgan serdârlarından biri, eşrefî denilen üçyüz altıngöndermişti. Bunu kabul buyurmayıp; “Her ne kadar hediyeyi kabul etmek lazımsa da, mutlaka kabul etmek lâzım olduğuna dâir bir emir yokdur. Bize kendi talebelerimiz, ihlâs ve ihtiyâtla, haram karışmaması için dikkat ederek hazırladıkları hediyeleri getiriyorlar, onları bile kabul etmiyoruz. Kaldı ki, ümerânın ve zenginlerin hediye edeceği şeylerin tam helâlden hazırlanmış olduğu şüpheli olanları hiç kabul etmeyiz. Onda insanların hakkı vardır. Kıyâmet günü onun hesabını vermek zordur. İmâm-ı Tirmizî’nin (rahmetullahi aleyh) Ebû Berze’den (rahmetullahi aleyh) getirerek yazdığı hadîs-i şerîfde Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:“Kıyâmet günü herkes, dört suâle cevap vermedikçe hesapdan kurtulamıyacaktır: Ömrünü nasıl geçirdi. İlmi ile nasıl amel etti. Malını nereden nasıl kazandı ve nerelere harcadı. Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı.” Bunun için çok dikkat etmek lâzımdır” buyurdu.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân “kuddise sirruh” hazretleri hocalarına büyük bir muhabbet ve ihlâs ile bağlı idi. Bilhassa İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerine derin bir muhabbeti vardı. “Her neye kavuşmuşsam, hocalarıma olan muhabbetim sebebiyle kavuştum. Kulun amelleri nedir ki, Allahü teâlânın rızâsına kavuştursun! Fakat Allahü teâlânın rızâsına kavuşmuş ve makbûl kullarından olan zâtları sevmek, onlara muhabbet beslemek, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için en kuvvetli vâsıtadır” buyurdu.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri şöyle anlatmıştır: “Bir defâ cihânın süsü, kâinatın Serverini (sallallahü aleyhi ve sellem) rüyâda görmekle şereflendim. Yanyana uzanmış yatıyorduk. O kadar yakındık ki, mübârek nefesi yüzüme geliyordu. Bu esnada susadım. Serhend büyüğünün oğulları, ya’nî İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin evlâdı da orada idiler. Resûlullah, onlardan birine su getirmesini emir buyurdu. Fakîr; “Yâ Resûlallah, onlar benim pîrimin evlâdıdır” diye arzettim. “Onlar bizim sözümüzü tutarlar” buyurdu. Onlardan bir azîz, kalkıp su getirdi. Kana kana içtim. Sonra; “Yâ Resûlallah, hazretiniz Müceddîd-i elf-i sânî hakkında ne buyurursunuz?” diye arzettim. “Ümmetimde onun bir benzeri başka kim vardır?” buyurdu. “Yâ Resûlallah! İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât’ı, mübârek nazarlarınızdan geçti mi?” dedim. Buyurdu ki: “Eğer ondan hatırladığın bir yer varsa oku.” Ben de, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bazı mektuplarında geçen ve Allahü teâlâ için; “O, verâ-ül-verâ sonra yine verâ-ül-verâ’dır, (ya’nî Allahü teâlâ ötelerin ötesidir. Akıl neyi düşünür ve neyi tasavvur ederse O değildir)” buyurduğunu okudum. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu çok beğendi ve; “Tekrar oku” buyurdu. Ben de tekrar okudum. Bu ifâdeleri çok güzel buldu. Bu hâl epey bir müddet devam etti. Sabah olunca büyüklerden bir zât erkenden gelip bana dedi ki: “Ben bu gece rüyâmda sizin bir rüyâ gördüğünüzü gördüm. O rüyâyı bana anlat.” Ben ona gördüğüm rüyâyı anlattım. Çok beğenip, hayret etti. Ben gördüğüm bu rüyâda, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) mübârek nefesinin ve sohbetinin bereketiyle kendimi tamamen nûr ve huzûr içinde buldum.Uyanık iken ele geçen şeylerden daha çok bereketli olan bu rüyânın bereketiyle günlerce acıkmadım ve susamadım.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi