Muhammed Bâkî-billah hazretleri “kuddise sirruh”, bütün bağlantılardan kurtulup, tasavvufda yükselmeyi istiyor ve bu husûsda şevkle çalışıyordu. Onu seven ve sohbetinde bulunan bir zât şöyle anlatmıştır: “Bu yolda olan büyükleri öyle bir arzu ile arıyordu ve öyle bir gayret gösteriyordu ki, bundan fazlasına insan gücü yetmezdi. Lâhor şehrinin sokaklarında çamur ve kil çok olduğundan, bu sokaklarda yürümek güç olurdu. Muhammed Bâkî-billah bir gönül sâhibine rastlamak için, birçok sokak geçer, harabeler, kabristanlar ve bahçeler dolaşır hiç yorulmazdı. Birgün ona arkadaşlık edip onunla beraber gideyim dedim. Her ne kadar mâni olduysa geri kalmak istemedim. Peşlerinden gidip birkaç sokak yürüdüm. Sokaklardaki çamur ve kilin çokluğundan âciz kaldım ve ayaklarım yoruldu. Hayâ ve edebimden bu hâlimi kendisine arz edemedim. Vaziyeti anlayıp, beni geri çevirdi. Nihâyet anladım ki, o başka bir kuvvet ile yürüyordu.”
Yine ilk günlerine temasla şöyle anlatmıştır: “O günlerde muhterem annem; kararsızlığımın, kudretsizliğimin ve zayıflığımın çokluğunu görünce, kırık ve mahzûn bir kalb ile ihtiyâç ve acz içinde, içli bir ağlama ile Allahü teâlâya yalvarıp, şöyle duâ etti: “Ey benim ve seni istemekte her şeyden vazgeçmiş ve gençliğin lezzet ve arzularından el çekmiş olan oğlumun Rabbi! Ya onu maksadına kavuştur veya beni daha yaşatma ki, oğlumun maksadına kavuşmamasına ve elemine dayanamıyorum.” Annem çok defâ gece yarıları sahralara çıkar, Allahü teâlâya böyle münâcaat ve duâ ederdi. O duâ ve yalvarmaları sebebiyle, Allahü teâlâ benim kalb gözümü açtı. Allahü teâlâ bizim tarafımızdan ona en iyi karşılıklar versin.”
Muhammed Bâkî-billah hazretlerinden rivâyetle ba’zıları şöyle anlatmıştır: “Muhammed Bâkî-billah’ın annesi, evinde kendisine hizmet eden kadın hizmetçileri olduğu hâlde, dergâhın hizmetini kendisi görürdü. Hattâ tandıra bile ekmeği kendisi kor, pişirirdi. Yemekleri pişirip hazırlardı. Taze ekmeği dergâhda bulunanlar için verir, kendisi kuru ekmek yerdi. Çoğu zaman bir kuru hasır üzerinde yatardı. Birgün Muhammed Bâkî-billah, annesinin güçsüz ve takatsiz bir hâl almış olduğunu görerek, dergâhın yemek pişirme işini bir başkasının yapmasını söyledi. Fakat annesi böyle bir hizmetten mahrûm kaldım diye ağlayarak; “Bilmiyorum, ne kabahatim oldu ki, Allahü teâlâ beni bu hizmetten mahrûm eyledi. Yaptığım en iyi iş, o fazîletli oğlum Muhammed Bâkî-billah’a ve talebelerine ekmek ve yemek pişirmek idi. Onu da benden aldılar” dedi. Tevâzusunun, inkisârının kırıklığının ve edebinin çokluğundan, bu durumu oğlu Muhammed Bâkî-billah hazretlerine açıklamadı. Annesinin bu ızdırâbı, Muhammed Bâkî-billah hazretlerine bildirilince, bir ni’met olan bu hizmeti tekrar annesine verdi.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi