ALLAH BİZİMLEDİR
Ne zaman ki Resûl’e verildi “Hicret” izni.
O gün şereflendirdi “Sıddîk”ın hânesini.
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, bana da, hicret için,
Rabbimiz tarafından, verildi bugün izin.)
O, merakla sordu ki: (Ey Resûl-i müctebâ!
Ben de berâber miyim, sizin ile acabâ?)
Resûlullah, cevâben buyurdular ki: (Evet.)
Hazret-i Ebû Bekir, sevindi buna gâyet.
Ve hattâ bu sevinci oldu ki öyle içten,
Ağlayıp, gözlerinden yaşlar aktı sevinçten.
O gece, yanlarına biraz azık aldılar.
Ve arka pencereden, gizlice ayrıldılar.
Belli olmasın diye, hem de ayak izleri,
Parmakları ucunda yürürlerdi ekserî.
“Hazret-i Ebû Bekir”, Resûl’ün çevresinde,
Yürürdü bir korku ve telâş içerisinde.
Bir sağa, bir de sola geçerek yürüyordu.
Bir ileri, bir geri, yer değiştiriyordu.
Resûlullah sordu ki: (Niçin böyle edersin?
Bir pervâne misâli, etrâfımda dönersin.)
Dedi: (Yâ Resûlallah, endîşe ederim ben,
Ki, size zarar gelir, herhangi bir cihetten.
Onun için bir sağdan, bir soldan yürüyorum.
Bir zarar gelecekse, bana gelsin diyorum.)
Buyurdu ki: (Üzülme, Rabbimiz bizimledir.
Onlar zarar yapmaya, olamazlar muktedir.)
Nihâyet mağaraya vardılar selâmetle.
Ve lâkin Resûlullah yorulmuştu gâyetle.
Ve hem de nâlinleri koptuğundan o dağda,
Mübârek ayakları kanadı o arada.
Mağara kapısına vardılar en nihâyet.
Sıddîk arz eyledi ki: (Az bana müsâde et.
Gireyim sizden önce, akrep yılan olmasın.
Haşerâtın zararı, size hiç dokunmasın.)
Sonra girdi içeri, Resûl izin verince.
İçerde büyük küçük, “delikler” gördü nice.
Gömleğini yırtarak, tıkadı delikleri.
Lâkin parça bitince, açıkta kaldı biri.
Ve çıplak ökçesini, koydu açık deliğe.
Dedi: (Yâ Resûlallah, buyurun içeriye.)
Girdi Resûl içeri, lâkin çok yorgundular.
Ebû Bekr’in dizinde bir miktâr uyudular.
“Sıddîk”ın, ayağını koyduğu o delikten,
Bir “Yılan”, ayağını kuvvetle soktu birden.
Canı yandı ise de bu acıdan be gâyet,
Uyanmasınlar diye, etmedi hiç hareket.
Lâkin gözyaşlarına, mâni olamamıştı.
Resûl’ün nûr yüzüne, “bir damla” damlamıştı.