ONA HÜRMET, BANA HÜRMETTİR
Hazret-i “Ebû Bekir“, Hazret-i “Ömer” ile,
Konuşurlar idi ki bir husûs üzerinde,
Hazret-i Ebû Bekir, gadaplanıp ansızın,
Sert söyledi birazcık, elinde olmaksızın.
Pişmân olup, çok özür dilediyse de, fakat,
Buna, Hazret-i Ömer, etmedi pek iltifât.
Yâni onun özrünü kabûl eylemedi ve,
Ebû Bekr’in yanından ayrılıp gitti eve.
Çok üzüldü bu hâle, Hazret-i Ebû Bekir.
Dedi: “Bu, benim için, bir felâket demektir.
Zîrâ şimdi Ömer’in, kırıldı kalbi bana”.
Koştu bu üzüntüyle, Resûl’ün huzûruna.
O Server, kendisini görünce böyle üzgün,
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, bir şeye mi üzüldün?)
O dahî cevâbında dedi: (Yâ Resûlallah!
Kardeşim Ömer ile, konuşurken bu sabah,
Elimde olmaksızın, birazcık sert söyledim.
Sonra da pişmân olup, hemen özür diledim.
Lâkin o, bu özrümü kabûl eylemeyince,
Kul hakkından korkarak, kederlendim bir nice.
İşte yâ Resûlallah, geldim ki size ilkin,
İstiğfâr edesiniz Rabbime benim için.)
Resûl onu dinleyip, çok üzüldü ve hemen,
Hazret-i Sıddîk için, af diledi Rabbinden.
Hazret-i Ömer ise, gark oldu bir kedere.
Dedi: “Haksızlık ettim, kardeşim Ebû Bekr’e.”
O dahî, yaptığına üzülüp için için,
Düştü hemen yollara, Resûl’e varmak için.
Geldiğinde gördü ki, Hazret-i “Ebû Bekir“,
Resûl’ün huzûrunda, sohbet dinlemektedir.
Evde, başkaları da var idi sahâbeden.
Selâm verip, edeble oturdu o da hemen.
Resûlullah, bakarak Ömer ibnil Hattâb’a,
Bir nasîhat eyledi, hazır olan eshâba.
Buyurdu: (Kardeşlerim, hamdolsun Rabbimize.
Ki, “Peygamber” yaparak, gönderdi beni size.
Sizler tekzîb ederken benim nübüvvetimi.
Tasdîk etti Ebû Bekr benim her dediğimi.
Ayrılmadı yanımdan, sıkıntılı anlarda.
Arkadaş oldu bana, karanlık mağarada.
Şânı yüce kimsedir kardeşim Ebû Bekir.
Ona hürmet eylemek, bana hürmet demektir.
Onun yüksek hâtırı hoş tutulursa eğer,
Râzı olur sizden de, hem Allah, hem Peygamber.)
Bunu, Hazret-i Ömer işitince Resûl’den,
Kalktı ve “Ebû Bekr“in, yanına vardı hemen.
O da kalktı ayağa, müsâfeha ettiler.
Birbirlerinden pek çok özürler dilediler.