EBÛ LEHEB VE KARISI
“Ukbe bin ebî Muayt” ve bir de “Ebû Leheb”,
Bunlar, Resûlullaha sıkıntı verirdi hep.
Hattâ Resûlullahın hânesi, o demlerde,
Bunların evlerinin arasındaydı hem de.
Bunlar, fırsat buldukça, eziyet yaparlardı.
Kapısının önüne, “işkembe” atarlardı.
Amcası Ebû Leheb, bununla yetinmeyip,
Ona “taş” atıyordu, komşu eve gizlenip.
Karısı “Ümm-i Cemîl”, kalmazdı ondan geri.
O da, öte beriden toplayıp “diken“leri,
Geçeceği yollara dökerdi onları hep.
Ki, Allahın Resûl’ü incinsin bundan sebep.
İşte Ebû Leheb’le, karısı Ümm-i Cemîl,
Böyle yaptıklarından, oldular hor ve zelîl.
Zîrâ “Tebbet sûresi” inince haklarında,
Daha da kudurdular bu düşmanlıklarında.
Karısı, işitince bu vahyin indiğini,
Aramaya başladı “Allahın Habîbi“ni.
Kâbe’de olduğunu, birisinden duyarak,
Yürüdü o tarafa, hiddetten kudurarak.
Sonra yerden eline, alarak koca bir “Taş“,
Resûl’ün arkasından, yürüdü yavaş yavaş.
Hazret-i “Ebû Bekir“, Resûl’ün huzûrunda,
Bulunup, sohbetini dinliyordu o anda.
Bir ara fark etti ki Hazret-i Ebû Bekir,
Ümm-i Cemil, elinde, “taş” ile gelmektedir.
Heyecâna kapılıp, dedi: (Yâ Resûlallah!
Bu size, bir fenâlık yapabilir mâzallah.
Hemen gizlenseniz de bir köşeye siz şu an,
Kurtulsanız bu mel’ûn kadının zararından.)
Ve lâkin Resûlullah, gizlemedi kendini.
Buyurdu ki: (Korkma sen, göremez hiç o beni.)
Nitekim ona gelip, sordu ki bedbaht kadın:
(Az önce buradaydı, ne oldu arkadaşın?
Duydum ki hicv eylemiş, o, kocamı ve beni.
O şâirse, biz dahî şâirleriz, ne yâni?
Onun Nübüvvetini, biz kabûl etmiyoruz.
Getirdiği dîni de, aslâ istemiyoruz.
Yemîn ediyorum ki, görseydim onu eğer,
Şu taşı, kafasına vuracaktım bu sefer.)
Ona dönüp dedi ki, Hazret-i Ebû Bekir:
(O, şâir değil aslâ, o size Peygamberdir.)
Bir şey yapamamanın ateşiyle yanarak,
Çekilip gitti sonra, oradan ayrılarak.
Hazret-i Ebû Bekir, arz etti ki Resûl’e:
(Nasıl oldu, o kadın görmedi sizi böyle?)
Buyurdu: (O, kör oldu yalnız benim hakkımda.
Artık beni göremez, olsa da yakınımda.)