ÇOCUĞUN YAŞIYACAK
Vâlidesi “Ümmül-Hayr Hâtun”un, önceleri,
Doğan çocukları hep, ölüyordu her biri.
Hazret-i “Ebû Bekr”i verince Allah ona,
Beytullah’a götürdü alarak kucağına.
Orada duâ edip, dedi ki: (Ey Allahım!
Bağışla bunu bana, yaşasın bu evlâdım.)
Beyt-i şerîf içinden, “Bir el” çıktı o zaman.
Bebeğinin elini sıkıca tuttu o an.
Ve gâibden bir nidâ edildi ki: (Ey hâtun!
Üzülme, sevin çünkü, yaşayacak bu oğlun.)
Bir gün de Resûlullah, sevgili eshâbiyle,
Otururken, Ebû Bekr arz eyledi Resûl’e.
Dedi: (Yâ Resûlallah, senin hakkın için ben,
Ömrümde hiçbir puta tapınmadım katiyyen.)
Hazret-i Ömer dahî bulunurdu orada.
Şöyle suâl eyledi, Sıddîk’a o arada:
(Niçin yemîn edersin Resûl’ün hakkı için?
Câhiliyyet devrinde bunca ömür geçirdin.)
O ise, sözlerine şöylece etti devâm:
Küçükken, puthâneye götürdü beni babam.
(Bunlar, senin ilâhın, secde eyle!) dedi ve,
Beni orada koyup, kendisi gitti eve.
O putlardan birine yaklaşıp ben bu sefer,
Bağırdım: (Karnım çok aç, bana biraz yemek ver!)
Cevap alamayınca, (Su ver!) dedim bu defâ.
Baktım, yine o puttan çıkmadı ses ve sedâ.
Bir taş alıp dedim ki: (Atarım bunu sana!
Eğer sen ilâh isen, mâni ol haydi bana.)
Yine ses çıkmayınca, taşı attım bu kere.
O put, yüzü üzeri devrildi hemen yere.
Az sonra babam gelip, gördü bu vaziyeti.
(Ne için böyle yaptın?) diyerek sitem etti.
Annem de öğrenince, görmedi bunda beis.
Dedi: (Kendi hâline bırakalım bunu biz.
Zîrâ bunun hakkında, bana, Allah katından,
Bir hitâb gelmişti ki, hiç çıkmaz hâtırımdan.)
Ben, anneme sordum ki: (Nasıl hitâb olundu?)
Dedi: Senin doğumun, vaktâ ki yakın oldu.
Gâibden, kulağıma ses geldi o esnâda.
Diyordu ki: (Ey hâtun, müjdeler olsun sana.
Zîrâ gâyet mübârek bir çocuğun doğacak.
Adı hem, yerde “Atîk”, gökte “Sıddîk” olacak.
“Hazret-i Muhammed”e îmân eder hem de ilk.
O yüce Peygambere, olur hem yâr ve refîk.”)
Hazret-i Ebû Bekir sözünü bitirince,
Gökten Cibrîl-i emîn nâzil oldu hemence.
Resûl’e, tam üç defâ dedi ki: (Ebû Bekir,
Bu anlattıklarını doğru söylemektedir.)