[İbni Âbidîn, imâmlığın şartlarında buyuruyor ki, (Şübhelilerden sakınmağa, ya’nî şübhelilerden ittikâya (Vera’) denir. Harâmlardan sakınmağa, (Takvâ) denir. Şübheli olmak korkusu ile mubâhların çoğunu terk etmeğe de (Zühd) denir). (Hadîka) sonunda diyor ki, (Zemânımızda vera’ ve takvâ sâhibi olmak güçleşdi. Şimdi, kalbini ve dilini ve a’zâyı harâmlardan koruyan ve insanlara, hayvanlara haksız olarak zulm etmiyen ve ücretsiz olarak bir iş yapdırmıyan ve herkesin elindekini onun halâl mülkü bilen kimse, takvâ sâhibi olur. Bir kimsenin elindeki malın gasb edilmiş, çalınmış, fâiz [kumar, rüşvet], zulm, hıyânet ile alınmış harâm malın kendisi olduğu bilinmedikce, mallarını bu yollardan edinmekde olduğu bilinse dahî, elindeki bu malın onun halâl mülkü olduğunu kabûl etmek lâzımdır. Bunu verince, mülk-i habîs ise de, almak câiz olur. Verilenin harâm mal olduğu bilinirse, bunu ondan hiç bir sûretle almak câiz olmaz. Çeşidli kimselerden aldığı harâm malları birbirleri ile veyâ kendi halâl malı ile, yâhud kendinde emânet bulunan mallar ile karışdırırsa ve bunları birbirlerinden kolayca ayıramazsa, bu karışımlar, kendi mülkü olur. Bu karışımlara (mülk-i habîs) denir.
Tam İlmihal Se’âdet-i Ebediyye