Abdullah İbn-i Ömer (radıyallahü anh), çarşıda bir şey alırken çok sıkı pazarlık etmişti. Eshâb-ı kiramdan birisi, onun kırk para için sıkı pazarlık etmesine taaccüb ederek, Hazret-i imamın arkasına düşüp, evine kadar takib etti. Kapıda bir fakir adam gördü. Abdullah İbn-i Ömer (radıyallahü anh) onun yanında bir parça eğlendi; fakir ayrıldı, gitti. Sonra diğer bir fakiri de orada gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Uzaktan bakan o sahabi merak etti. Gitti o fakirlere sordu: “İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?” Her birisi dedi: “Bana kırk altın verdi” O sahabi dedi: “Sübhânallah! Çarşı içinde kırk para için böyle çetin pazarlık etsin de, sonra fakire kırk altın versin!” diye düşündü, gitti, Abdullah İbn-i Ömer’i (radıyallahü anh) gördü. Dedi:
“Ya İmam! Bu müşkilimi hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın”
“Ya İmam! Bu müşkilimi hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın”
Ona cevaben dedi ki:
“Çarşıdaki vaziyet, aklın kemâlindendir; hasislik değildir. Evdeki vaziyet, ruhun kemâlindendir, israf değildir.”
“Çarşıdaki vaziyet, aklın kemâlindendir; hasislik değildir. Evdeki vaziyet, ruhun kemâlindendir, israf değildir.”
İmam-ı Azam hazretleri “rahmetullahi aleyh” bu sırra işaret olarak,
“Hayır’da israf yoktur, (hayır için verilen israf olmaz) İsrafda hayır yoktur.” buyurdu.
(Bu menkıbe, Hasen ve Hüseyn (radıyallahü anhüma) için de anlatılır)
“Hayır’da israf yoktur, (hayır için verilen israf olmaz) İsrafda hayır yoktur.” buyurdu.
(Bu menkıbe, Hasen ve Hüseyn (radıyallahü anhüma) için de anlatılır)