- Îmânı olanda emr-i mâruf nehyi münker bulunur. Bu, îmânın şartıdır. Emr-i mâruf demek, Allah’ın emr etdiklerini biz de emrederiz, öğretiriz demektir. Bu yoksa îmân da yoktur, îmânı olanın kalbinden gelir bu hâl.
- Kalbinde îmânın şiddeti, dehşeti, kuvveti, yapılan hizmetle ölçülür. Hizmetlere ne kadar iştirak ediyorsa, onun kalbindeki nur ve îmân o kadar parlaktır, o kadar kuvvetlidir. Eshab-ı kiramı bile bile ölüme, bile bile gurbete gönderen, işte kalplerindeki o îmân idi. Îmân işin temeli, aslıdır. İnanmaktan başka çare yok.
- Bir mü’minde îmânın varlığı iki şeyle belli olur. Birincisi, namaz, ikincisi dine hizmet. Dine hizmeti olmayan insanların îmânı çok zayıftır veyahut da varla yok arasıdır. Çünki Eshab-ı kiramı yurtlarından ta bilinmeyen memleketlere, bilinmeyen yerlere sevk eden o güç, îmân idi.
- Sizi evlerinizden uzaklara götürüp, emr-i maruf yaptıran, îmânınızdır. Îmânın şükrü birbirimizi sevmemize, kardeş olduğumuzu unutmamaya, bağlıdır. Eğer aramıza bir fitne girerse, o zaman Cenab-ı Hakkın ihsan etmiş olduğu nimetin kıymeti bilinmemiş olur ki, bir gün elden gidebilir.
- Öğretmenlik yaptığım senelerde, Allahü teala ahirette, sana ben elli talebe verdim, benden bahs ettin mi derse, ne yaparım diye, Allahtan çok korktum. Onun için, her derste üç-beş dakika da olsa dinden bahs ettim.
Hüseyin Hilmi Işık (rahmetullahi aleyh)