Seyyid Abdülazîz hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki;
Allahü teâlâ, dünyâyı, nefsi isteklerine kavuşturduğu, onu kuvvetlendirdiği için sevmez. Allahü teâlânın düşmanı olan nefse yardım eden de, elbette Allah’ın düşmanı olur.
Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm”, fakirlikle öğünmüştür. Çünkü, fakirlik, nefsin isteklerini yaptırmaz. Onu dinlemez. Burnunu kırar. Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” gönderilmesi ve İslâmiyet’in emir ve yasakları, hep nefsi kırmak, ezmek ve onun taşkınca isteklerini önlemek içindir. İslâmiyete uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, İslâmiyetin bir emrini yapmak, nefsin isteklerini yok etmekte, kendi düşüncesiyle yapılan binlerle senelik riyâzet ve mücâhededen daha kuvvetli tesir etmektedir.
Riyâzet, nefsin isteklerini yapmamaktır. Nefis, haram ve günahları ister. Çünkü bunlar, onun gıdâsıdır. Bunlar yapılmazsa, gıdâsız kalır ve zayıflar. Yâni en büyük riyâzet, günahtan el çekmektir.
Mücâhede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefis, ibâdet yapmak istemez. İslâmiyetin emrettiği farzları yapmak, meselâ beş vakit namaz kılmak, en büyük mücâhededir. İslâmiyete uygun olmayan riyâzet ve mücâhedeler nefsin isteklerini artırır. Onu azdırır.