MÜDÂHENE VE MÜDÂRÂ
– 3-
Kendisine veyâ başkalarına zarar gelmek korkusundan dolayı iyiliği emr etmek ve harâmı men’ etmek mümkin olmazsa, böyle fitneye mâni’ olmak için susmağa, (Müdârâ) etmek denir. Kalbi, harâmı men’ etmek istediği hâlde, müdârâ yapmak câizdir. Hattâ, sadaka sevâbı hâsıl olur. Müdârâ ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır. Talebeye ders verirken de, müdârâ yapılır. İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ” buyurdu ki, (İnsanlar, üç kısmdır: Bir kısmı, gıdâ gibidir. Herkese, her zemân lâzımdır. İkinci kısmı, ilâc gibidirler. İhtiyâc zemânında lâzım olurlar. Üçüncü kısmı, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyâc olmaz. Fekat, kendileri insanlara müsallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, müdârâ etmek lâzımdır.) Müdârâ, câizdir. Ba’zan da müstehab olur. Evinde, zevceye müdârâ etmiyen kimsenin râhatı, huzûru kalmaz. Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, bir müsâfir geldi, (İçeri alınız! O, kötü bir insandır) buyurdu. İçeri girince, onunla tatlı ve neş’eli konuşdu. Gidince, yumuşak konuşmasının sebebi soruldukda, (Kıyâmetde, en kötü yerde bulunacak kimse, dünyâda zararından korunmak için ikrâm olunandır) buyurdu. Hadîs-i şerîfde, (Sıkılmadan açıkca harâm işliyen kimseyi gîbet etmek câiz olduğu gibi, şerlerinden korunmak için bunlara müdârâ etmek de câizdir. Fekat müdârâ, müdâhene şeklini almamalıdır) buyuruldu. Müdârâ, dîni veyâ dünyâyı zarardan kurtarmak için, dünyâ menfe’atinden vermekdir. Müdâhene, dünyâ ele geçirmek için, dinden vermekdir. Zâlime müdârâ ederken kendisi ve zulmleri medh olunmaz.