İkinci Kısm
MUKADDEME
2
(Ahlâk-ı Nâsırî) kitâbında diyor ki, insan, iyi, kötü her işini bir sebeb ile yapar. Bu sebeb, yâ tabî’îdir. Yâhud bir emrdir, bir kanûndur. Tabî’ati îcâbı olan şeyler, aklı ve düşüncesi ve tecribeleri netîcesinde yapdığı işlerdir. Böyle işleri, zemânla ve cem’ıyyetin te’sîri ile değişmez. İkinci sebeb olan emr, kanûn ise, yâ bir cemâ’atin, bir milletin müşterek düşüncesinden doğar. Buna (Rüsûm) ve (Âdet) denir. Yâhud bir tanınmış âlim, tecribeli, otorite sâhibi kimse tarafından ortaya konur. Peygamberler, Evliyâ ve krallar, diktatörler böyledir. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, Evliyâ ve âlimler tarafından bildirilen, Allahü teâlânın emrleri de üçe ayrılır: Birincisi, herkesin ayrı ayrı, yalnız olarak uyması lâzım olanlardır. Bunlara (Ahkâm) veyâ (İbâdetler) denir. İkincisi, insanlar arasında karşılıklı uymaları lâzım olan emrlerdir. (Münâkehât), ya’nî evlenme işleri ve (Mu’âmelât), ya’nî alış veriş işleri, böyledir. Üçüncüsü, memleketleri, cem’ıyyetleri içine alan emrlerdir. Bunlar, (Hudûd), ya’nî (hukûkî) ve (siyâsî) işlerdir. Bu üç ilmin hepsine (Fıkh) bilgisi denir. Fıkh bilgileri ve bu işleri düzenliyen emrler veyâ tatbîk edilmeleri, yapılmaları, memleketlere, milletlere göre ve zemânla değişir. Bu tebeddülât da ancak Allahü teâlânın bildirmesi ile olur. İşte, Allahü teâlânın dinlerde yapdığı neshler, değişdirmeler, böyle emrlerde olmuşdur. Meselâ, Âdem aleyhisselâm zemânında insanların çoğalması lâzımdı. Bunun için, bir erkeğin kendi kız kardeşi ile evlenmesi halâl idi, câiz idi. İnsanlar çoğalınca, buna lüzûm kalmadı. Harâm oldu.
– devamı var –