On altıncı yüzyıl Osmanlı velîlerinden. Kastamonu vilâyetinin Taşköprü kazâsında doğdu. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Küçük yaşlarda İstanbul’a giderek; tefsîr, hadîs ,fıkıh ilimlerini öğrendi. Zâhirî ilimlerde yetişmiş bir âlim olarak Kastamonu’ya dönerken, Bolu’da Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerine uğradı. Tasavvufta üstâd olan Hayreddîn-i Tokâdî, Halvetî yolunun büyüklerindendi. Hayreddîn-i Tokâdî, kendisini ziyâret eden bu kâbiliyetli talebeyi bir müddet memleketine göndermeyip yanında bıraktı. Şa’bân-ı Velî senelerce Hayreddîn-i Tokâdî’ye hizmet etmekle şereflenip, teveccühlerine kavuştu. Hocasının himmeti bereketiyle kısa zamanda yetişerek, tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hocasının 1535 (H.941) de vefâtından sonra halîfesi oldu. Şa’bân-ı Velî, Kastamonu’ya giderek, halkı irşâda, yetiştirmeye başladı. 1568 (H.976) da vefât edince, Kastamonu’nun Hisâraltı civârındaki türbesine defnedildi.
Şa’bân-ı Velî, dünyâya hiç meyletmezdi. Takvâ ve verâ ehli idi. Haramlardan şiddetle kaçar, hattâ şüpheli korkusu ile mübahların bile fazlasını terkederdi. Zamanlarının bir dakika boşa geçmemesi için uğraşır, vaktini ibâdet ve insanlara faydalı olmakla geçirirdi. Kendisine sığınanları boş çevirmezdi. Dîn-i İslâmı yaymak, Ehl-i sünnet îtikâdını herkese anlatmakla vaktini değerlendirirdi. Dînin emirlerini yapmayan ve yasaklarından kaçınmayanlara ziyâdesiyle nasîhat eder, onların Cehennem’de yanmaması için elinden gelen gayreti gösterirdi. Getirilen hediyeleri, kendisi zâhiren çok fakîr olduğu halde, hepsini muhtaçlara, yetimlere dağıtırdı. Halkın arasında Hakk’ı anardı. Görünüşte insanlar arasında bulunurdu, fakat kalbi ile hep Allahü teâlâyı hatırlar, hakîkî sâhibinden bir ân dahî gâfil olmazdı. Yaptığı duâlar, kabûl olurdu.
Şa’bân-ı Velî, 1568 (H.976) senesinde hastalandı. Hastalığının son günlerinde talebelerini başına toplayarak, ayrı ayrı nasîhatlerde bulundu. Herbiriyle vedâlaştı. Helâllaştı. Son nefesinde Kelime-i şehâdet getirerek vefât eyledi.
Evliyalar Ansiklopedisi