Fıkh ilmini ilk olarak kollara ayırmış, her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış ve (Ferâiz) ve (Şurût) kitâblarını yazmışdır. Fıkhdaki çok geniş bilgisini ve hele kıyâsdaki hârik-ul’âde kuvvetini ve zühd ve takvâdaki ve hilm ve salâhdaki, akllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitâblar, sayılamıyacak kadar çokdur. Talebesi pek çok olup, içlerinden büyük müctehidler yetişmişdir. [150] yılında, yetmiş yaşında vefât etdi. Ebû Ca’fer Mensûrun emr etdiği temyîz başkanlığını kabûl etmediği için, zindâna atıldı. Kamçı ile döğüldü. Hergün on kamçı artdırılarak döğüldü. Kamçı sayısı yüz olduğu gün şehîd oldu. Selçûkî pâdişâhlarından sultân Melikşâhın vezîrlerinden Ebû Sa’îd-i Harezmî, Ebû Hanîfe hazretlerinin mezârı üzerine mükemmel bir türbe yapdı. Sonra, Osmânlı pâdişâhları “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, bu türbeyi çok def’a ta’mîr ve tezyîn eyledi.
Hanefî mezhebi, Osmânlı devleti zemânında her yere yayıldı. Devletin resmî mezhebi gibi oldu. Bugün, dünyâ yüzünde bulunan Ehl-i islâmın yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin pekçoğu, Hanefî mezhebine göre ibâdet etmekdedir).
(Mir’ât-ül kâinât) kitâbında diyor ki:
(İmâm-ı a’zamın babası Sâbit, Kûfede, imâm-ı Alî ile “radıyallahü anh” buluşup, İmâm hazretleri, buna ve evlâdına düâ buyurmuşdu. [Bunu (Dürr-ül-muhtâr) ve (Mevdû’ât-ül-ulûm) ve (Gâliyye) kitâbları yazmakda, (İbni Âbidîn) vesîkasını da bildirmekdedir.] Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâliki ve dahâ üç veyâ yedisini “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” gördü. Bunlardan hadîs-i şerîfler öğrendi.
– devamı var –