İmâm-ı a’zamın takvâsı çok fazla idi. Halâl yimek için, ticâret yapardı. Ortakları vardı. Şübheli sandığı binlerle lira kazancı, fakîrlere ve din adamlarına dağıtırdı. Yüzlerce talebesini kendi kazancından besler, ihtiyâclarını giderirdi. Otuz yıl, hergün oruc tutdu. [Yalnız bayramlarda beş gün tutmazdı.] Geceleri nemâz kıldı. Günün çok sâatini, mescidde ders vermekle, halkın sorularını cevâblandırmakla geçirirdi. Geceleri, mescidde ve evinde, sâhibine ibâdet ederdi. Kırk yıl, yatsının abdesti ile sabâh nemâzını kıldı. Çok kerre, bir rek’atda veyâ iki rek’atda bütün Kur’ân-ı kerîmi okurdu. Ba’zan da, yalnız bir azâb veyâ rahmet âyetini nemâzda veyâ nemâz dışında tekrâr tekrâr okuyup, hıçkıra hıçkıra ağlar, sızlardı. İşitenler, hâline acırdı. Fakîrler gibi giyinirdi. Ba’zan da, Allahü teâlânın ni’metlerini göstermek için çok kıymetli elbise giyerdi. Ellibeş kerre hac yapdı. Yalnız rûhu kabz olunduğu yerde, yedibin kerre hatm-i Kur’ân okumuşdu. (Ömrümde bir kerre güldüm. Ona da pişmânım) demişdir. Az söyler, çok düşünürdü. Ba’zı din konularında, talebesi ile münâzara, konuşma yapardı. Bir gece, yatsı nemâzını cemâ’at ile kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı dahâ mescidde iken, bir konu üzerinde, talebesi Züfer ile sabâh ezânına kadar konuşup, ikinci ayağını dışarı çıkarmadan, sabâh nemâzını kılmak için, yine mescide girmişdir. İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” (Dörtbin dirheme kadar nafaka câizdir) buyurdu diyerek, kazancının dörtbin dirheminden fazlasını fakîrlere dağıtırdı. Yezîd bin Amr, Kûfe şehrine vâlî ve hâkim yapmak istedi. Kabûl buyurmadı. Habs edip döğdürdü. Mubârek başı, yüzü şişdi. Ertesi gün, İmâmı “rahmetullahi teâlâ aleyh” çıkarıp tekrâr teklîf ve sıkışdırdıkda (Danışayım) buyurup izn aldı. Mekke-i mükerremeye gidip, beş altı yıl orada kaldı.
Halîfe Mensûr, İmâma çok hurmet ederdi. Onbin akça ile bir câriye hediyye etmişdi. İmâm, kabûl etmedi. Bir akça, bir dirhem gümüş idi. Mensûr zâlim idi. [145] senesinde, İbrâhîm bin Abdüllah bin hazret-i Hasen, Medîne-i münevverede halîfeliğini i’lân eden kardeşi Muhammede yardım için asker topluyordu. Kûfeye gelmişdi. Ebû Hanîfe buna yardım ediyor diye yayıldı. Mensûr işitip, İmâmı, Kûfeden Bağdâda getirtdi. Mensûr, haklı olarak halîfedir diye herkese bildir dedi. Buna karşılık temyîz reîsliğini verdi. Çok zorladı. İmâm-ı a’zam, çok takvâ sâhibi olup, dünyâ makâmlarına kıymet vermediğinden, kabûl buyurmadı. Mensûr, incinip habs etdi. Otuz değnek vurdurup, mubârek ayağından kan akdı. Mensûr pişmân olup, otuzbin akça gönderdi ise de, kabûl buyurmadı. Tekrâr habs edip, hergün on değnek fazla vurdurdu. Onbirinci günü, halkın hücûmundan korkulup, zorla sırt üstü yatırıldı. Ağzına zehrli şerbet döküldü. [150] senesinde vefât ederken secde etdi. Nemâzını ellibin kadar kimse kıldı. Çok kalabalık olduğundan, güçlükle, ikindiye kadar kılındı. Yirmi gün nice kimseler gelip, kabri üzerinde nemâzını kıldı.
Yediyüzotuz talebesi vardı. Oğlu Hammâd, talebesinin ileri gelenlerinden idi. İmâm-ı a’zam “rahmetullahi teâlâ aleyh” ile talebesi arasında, ba’zı mes’elelerde ayrılık olmuşdur. (Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık, rahmetdir) hadîs-i şerîfi, bu ayrılığın fâideli olduğunu haber vermekdedir.
– devamı var –
Tam İlmihal Se’adet-i Ebediyye