Sevgili Peygamberimiz buyuruyorlar ki;
Allahım, kötü huylardan, kötü işlerden, kötü arzulardan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.
Mükellef olan; yani, akıl baliğ olan her Müslümanın her gün beş vakit namazı kılması farzı ayndır. Farz olduğu, Kur’an-ı kerim’de ve Hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiştir. Günde beş defa namaz kılmak Kur’an-ı kerim’de emir olunmuş, bu beş namazın vakitleri Hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiştir. Peygamber Efendimiz, her gün beş vakit namazı cemaatle kılmış, harplerde ve savaşların en şiddetli zamanlarında bile bu vazifeyi yapmış ve çok kere; “Namazlarınızı benim kıldığım vakitlerde ve benim kıldığım şekillerde kılınız” diye emretmiştir. Namaz dinin direğidir. Her kim, namazı devam üzere ve ilmihal kitaplarında bildirildiği gibi tamam olarak eda ederse, dinini kurmuş, islam binasını ayakta durdurmuş olur. Peygamber Efendimiz “Dinimizin başı namazdır ” buyurdu. Başsız insan olmadığı gibi namazsız din de olmaz. İmandan sonra en üstün ibadet namazdır. Hadis-i şerif’te buyuruldu ki ;”Ey ümmet ve eshabım; tamamıyla edasına riayet olunan namaz Allahü tealanın hoşnut olduğu bütün amellerin en efdalidir, peygamberin sünnetidir, meleklerin sevdiğidir, rızkın bereketidir, duanın kabulüdür, melek-ül mevt arasında şefaatçidir, kabirde ışıktır, münker ve nekire cevaptır, kıyamet gününde üzerine gölgedir, Cehennem ateşiyle kendi arasında siperdir, Sırat köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir, Cennetin anahtadır, Cennette başına taçtır.” Allahü teala müminlere namazdan daha ehemmiyetli bir şey vermemiştir. Eğer namazdan efdal bir ibadet olsaydı, en önce müminlere onu emrederdi. Zira, meleklerin kimi ayakta, kimi rükuda, kimi secdede, kimi de teşehhüddedir. Bunların hepsini bir rekat namazda toplayıp müminlere hediye vermiştir, zira namaz, imanın başı, gözün nuru ve Cehennemden kurtarıcıdır. Namaz, çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden insanları men eder, günahların kefaretidir, güzelliği diğer ibadetlerden ayrı olarak, iman gibi kendindendir. Kendisinde en ziyade ibadetleri toplayan ve insanları cenab-ı Hakka yaklaştıran en ziyade ameldir. Namazı huşu, kalp huzuru ve tumaninete riayetle eda etmek, kurtuluşun ve ebedi saadete kavuşmanın başlıca sebeplerinden olup, bu suretle namazı eda eden müminlerin felah bulacakları, âyet-i kerimede bildirilmiştir.
Hikâye: Horasan vâlîsi Abdüllah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâlîye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçdı. Hiratlı bir demirci, Nîşâpûra gitmişdi. Bir zemân sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla berâber, vâlîye çıkardılar. Habs edin! dedi. Demirci, habshânede abdest alıp nemâz kıldı. Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Günâhım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!) diye düâ etdi. Vâlî, o gece, rü’yâda, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakt uyandı. Hemen abdest alıp, iki rek’at nemâz kıldı. Tekrâr uyudu. Tekrâr, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu anladı.
Yâ Rabbî! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki, büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak murâdına kavuşur.
Hemen, o gece, habshâne müdîrini çağırıp, bir mazlûm kalmış mı, dedi. Müdîr, bunu bilemem. Yalnız, biri nemâz kılıp, çok düâ ediyor. Göz yaşları döküyor deyince, onu getirtdi. Hâlini sorup anladı. Özr dileyip, hakkını halâl et ve bin gümüş hediyyemi kabûl et ve herhangi bir arzûn olunca bana gel! diye ricâ etdi. Demirci, hakkımı halâl etdim ve hediyyeni kabûl etdim. Fekat işimi, dileğimi senden istemeğe gelemem, dedi. Niçin, deyince: Çünki, benim gibi bir fakîr için, senin gibi bir sultânın tahtını birkaç def’a tersine çeviren sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Nemâzlardan sonra etdiğim düâlarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice murâdıma kavuşdurdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim, nihâyeti olmıyan rahmet hazînesinin kapısını açmış, sonsuz ihsân sofrasını, herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın.
Namaz ruhun gıdası, kalbin şifasıdır. Namaz kılmak, Allahü tealanın büyüklüğünü düşünerek onun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Bunu anlayan kimse, hep iyilik yapar, hiç kötülük yapmaz…
Yazının tamamının ses dosyasını dinlemek için lütfen tıklayınız efendim…