Evliyadan bir zat, bir sohbetinde, Allahü tealanın, Resulullah “sallallahü aleyhi ve selem” Efendimizi ne kadar çok sevdiğini ve onun da ümmetine ne kadar düşkün olduğunu anlattı. İlk defa sohbete gelen bir kimse, bunu anlayamadı ve kalbine tereddüd geldi. O zat, firasetiyle bunu anladı ve adamı yanına çağırarak, eline bir külah akide şekeri verip: “Bunu, kasabadaki mektebin en güzel talebesi hangi çocuksa, ona ver!” buyurdu. Adam; “Peki efendim” deyip çıktı. Kendi çocuğu da o mektepteydi. Şekerleri, yüzlerce çocuktan kendi oğluna verdi. Çocuk da, hemen arkadaşlarını çağırıp şekerleri onlara dağıttı ve beraber yediler.
Adam geri geldiğinde o Velî sordu: “Şekerleri kime verdin?” “Kendi oğluma verdim efendim” “Niçin?” “Baktım, baktım, ondan daha güzelini göremedim efendim”
Mübarek zat buyurdu ki: “İşte kıyâmet gününde de böyle olur. Allahü teâlâ Rahmet hediyesini, sevgilisi Muhammed aleyhisselâma verir. O da mahşer yerine gelir. Mahşer halkına bakar, bakar, kendi ümmetine dağıtır. Hak teâlâ hazretleri; “Ey Habîbim! Senin ümmetin girmedikçe, diğer ümmetlerin hiçbirisi Cennete giremez” buyurur.