NİÇİN KABÛL ETMEDİNİZ ?
Sahâbeden bir kadın, Sevgili Peygambere,
Hediye kabîlinden “Bal” gönderdi bir kere.
Hediye kabîlinden “Bal” gönderdi bir kere.
Peygamber Efendimiz, hediyeyi alarak,
Kabını, o kadına gönderdi “boş” olarak.
Kabını, o kadına gönderdi “boş” olarak.
Lâkin kap “dolu” geldi o kadının eline.
Üzüldü kadıncağız, geriye geldiğinde.
Üzüldü kadıncağız, geriye geldiğinde.
Bu üzüntü içinde, hiç vakit geçirmeden,
Gelip, Resûlullah’a arz etti bunu hemen.
Gelip, Resûlullah’a arz etti bunu hemen.
Dedi: (Bal göndermiştim bu gün size hediye.
Kabûl olmadı mı ki, aynen geldi geriye?)
Kabûl olmadı mı ki, aynen geldi geriye?)
Peygamber Efendimiz buyurdu ki cevâben:
(Senin o hediyeni, alıp kabûl ettim ben.
(Senin o hediyeni, alıp kabûl ettim ben.
Geri gelen bal ise, ilâhî bir nîmettir.
Senin o hediyene verilen berekettir.)
Senin o hediyene verilen berekettir.)
Kadın, Resûlullahtan bu cevâbı alarak,
Geri geldi evine, çok sevinçli olarak.
Geri geldi evine, çok sevinçli olarak.
Onu, çocuklarıyla yediler senelerce.
Yine de bir azalma hiç olmadı zerrece.
Yine de bir azalma hiç olmadı zerrece.
Ve lâkin bir gün o bal, kabından alınarak,
Daha başka bir kaba konuldu yanılarak.
Daha başka bir kaba konuldu yanılarak.
Çok zaman geçmedi ki, o günden îtibâren,
Günden güne azalıp, bal tükendi tamâmen.
Günden güne azalıp, bal tükendi tamâmen.
Bunu haber alınca buyurdu ki o Server:
(Gönderdiğim o kapta dursaydı o bal eğer,
(Gönderdiğim o kapta dursaydı o bal eğer,
Onu, dünyâ durdukça yerlerdi de insanlar,
Yine de bir azalma olmazdı zerre kadar.)
Yine de bir azalma olmazdı zerre kadar.)
“Süleymân Nebî” gibi, yine Server-i âlem,
Bilcümle hayvanların dilinden anlardı hem.
Bilcümle hayvanların dilinden anlardı hem.
Ve “Düldül” ismindeki kendi katırına da,
(Yere çök!) buyurunca, çöküyordu o anda.
(Yere çök!) buyurunca, çöküyordu o anda.