AYIN İKİYE AYRILMASI
“Peygamber-i zîşân”ın bir işâreti ile,
Gökyüzünde “Dolunay”, ayrılmıştı ikiye.
Gökyüzünde “Dolunay”, ayrılmıştı ikiye.
“Velîd ibni Mugîre” ve “Ebû Cehil”, bir gün,
Mübârek huzûruna gelerek o Resûl’ün,
Mübârek huzûruna gelerek o Resûl’ün,
Dediler: (Hakîkaten Peygambersen sen eğer,
Şu gökte duran ayı, ikiye ayırıver.)
Şu gökte duran ayı, ikiye ayırıver.)
Onlara buyurdu ki Peygamber Efendimiz:
(Eğer bunu yaparsam, îmân eder misiniz?)
(Eğer bunu yaparsam, îmân eder misiniz?)
Müşrikler, cevâbında hemen (Evet) deyince,
Peygamber Efendimiz, duâ etti hemence.
Peygamber Efendimiz, duâ etti hemence.
Ayın ondördü olup, Ay, “yuvarlak” idi tam.
Geldi halkın içine Resûl aleyhisselâm.
Geldi halkın içine Resûl aleyhisselâm.
Mübârek parmağıyla işâret eyleyince,
“Ay” ikiye ayrıldı mûcize gereğince.
“Ay” ikiye ayrıldı mûcize gereğince.
Bir müddet öyle durup, sonradan birleştiler.
Bu hâle, gözleriyle şâhid oldu müşrikler.
Bu hâle, gözleriyle şâhid oldu müşrikler.
Bir kaçının ismini söyleyip Resûl o an,
Buyurdu: (Şâhid olun, ey filân ve ey filân!)
Buyurdu: (Şâhid olun, ey filân ve ey filân!)
Sonra, müslümânlara seslenip bizâtihî,
Buyurdu: (Ey mü’minler, şâhid olun siz dahî!)
Buyurdu: (Ey mü’minler, şâhid olun siz dahî!)
Müşrikler, mûcizeyi gördüler de âşikâr,
Yine inâtlarından ettiler onu inkâr.
Yine inâtlarından ettiler onu inkâr.
Dediler: (Muhammed’in sihridir bu da artık.
Zîrâ kabûl eder mi bunu akıl ve mantık?
Zîrâ kabûl eder mi bunu akıl ve mantık?
Eğer bu, Muhammed’in bir sihri değil ise,
Her yerden görülmüştür o zaman bu hâdise.
Her yerden görülmüştür o zaman bu hâdise.
Başka yerlerden gelen insanlara soralım.
Onlar da görmüş müdür, bunu araştıralım.
Onlar da görmüş müdür, bunu araştıralım.
Ayın bölündüğünü onlar da görmüş ise,
Deriz ki sihir değil, gerçektir bu hâdise.)
Deriz ki sihir değil, gerçektir bu hâdise.)
Onlar, aralarında konuşup böyle hemen,
Bunu araştırmaya başladılar âcilen.
Bunu araştırmaya başladılar âcilen.
Dışarıdan Mekke’ye gelenlere sordular.
Dışarıya adamlar gönderip sordurdular.
Dışarıya adamlar gönderip sordurdular.
Her kime sordularsa onlar bu hâdiseyi,
Hepsi, gördüklerini söylediler bu şeyi.
Hepsi, gördüklerini söylediler bu şeyi.
Hep ittifak halinde dediler ki şöylece:
(Evet, ay iki parça olmuştu filân gece.
(Evet, ay iki parça olmuştu filân gece.
Ayın ondördü olup, tam “Tepsi gibi”ydi ay.
Hâdiseyi o gece gördük biz gâyet kolay.)
Hâdiseyi o gece gördük biz gâyet kolay.)
Her kime sordularsa bu şeyi o müşrikler.
Herbirinden, hep aynı cevâbı işittiler.
Herbirinden, hep aynı cevâbı işittiler.
Ama inkâr ettiler yine bu mûcizeyi.
Halbuki gözleriyle görmüşlerdi bu şeyi.
Halbuki gözleriyle görmüşlerdi bu şeyi.
İnkârcıların başı, “Ebû Cehil”di yine.
Başladı ifsâd eden inkârcı sözlerine.
Başladı ifsâd eden inkârcı sözlerine.
Dedi: (Ebû Tâlib’in yetîminin bu sihri,
Başladı yerden sonra, göklere de te’sîri.)
Başladı yerden sonra, göklere de te’sîri.)