KÖTÜLÜĞE İYİLİK EDERDİ
Âişe hazretleri, şöyle der ki: (O Server,
Kendisine, haksızlık etseydi her kim eğer,
Kendisine, haksızlık etseydi her kim eğer,
Görmedim hiçbirine karşılık verdiğini.
Ve aslâ eli ile dövmemiştir birini.)
Ve aslâ eli ile dövmemiştir birini.)
Bir gün huzûrlarına bir adam getirdiler.
Ve (Bu, sizi öldürmek istiyordu) dediler.
Ve (Bu, sizi öldürmek istiyordu) dediler.
O kimseye bakarak buyurdu ki: (Ey insan!
Korkma, sana bir cezâ vermiyeceğim şu an.)
Korkma, sana bir cezâ vermiyeceğim şu an.)
Kureyş müşriklerinden birinin de bir zaman,
Az alacağı vardı Resûl-i kibriyâdan.
Az alacağı vardı Resûl-i kibriyâdan.
Ve lâkin vâdesine var iken henüz “Üç gün”,
Geldi talep etmeye yanına o Resûl’ün.
Geldi talep etmeye yanına o Resûl’ün.
Bir kaç eshâbı ile, bir yerde otururken,
Mübârek yakasına yapışıp çekti birden.
Mübârek yakasına yapışıp çekti birden.
Ve (Ey Abdülmuttalip oğulları, acep siz,
Borcunuzu, vaktinde niçin ödemezsiniz?)
Borcunuzu, vaktinde niçin ödemezsiniz?)
Diyerek, hakârette bulundu kendisine.
Sükûtu tercîh etti Peygamberimiz yine.
Sükûtu tercîh etti Peygamberimiz yine.
Fakat “hazreti Ömer” buna dayanamadı.
Ağır ve sert şekilde kâfiri azarladı.
Ağır ve sert şekilde kâfiri azarladı.
Ve lâkin bunu dahî, o Sevgili Peygamber,
Hiç uygun görmiyerek, buyurdu ki: (Yâ Ömer!
Hiç uygun görmiyerek, buyurdu ki: (Yâ Ömer!
Öyle yapacağına, deseydin ki bana sen:
“Borcunu ödemede, az daha davran erken.”
“Borcunu ödemede, az daha davran erken.”
Onu da, şu şekilde edebilirdin îkâz:
“Alacak ister iken, insanca davran biraz!”
“Alacak ister iken, insanca davran biraz!”
Evet, benim şu kadar borcum var kendisine.
Lâkin henüz üç gün var, o borcun vâdesine.)
Lâkin henüz üç gün var, o borcun vâdesine.)
Yine Fahr-i Kâinât, Mekke’yi fethedince,
Kureyş müşriklerini affetmişti hemence.
Kureyş müşriklerini affetmişti hemence.
Halbuki o zâlimler, onlara bir zamanlar,
Yapmışlardı çok ağır işkence ve cefâlar.
Yapmışlardı çok ağır işkence ve cefâlar.
Bütün bunlara rağmen, ümitlilerdi yine.
Af olunacakları gelirdi kalplerine.
Af olunacakları gelirdi kalplerine.
Zîrâ karşılarında vardı ki kerîm bir zât,
Vücûdu, âlemlere rahmetti Onun bizzât.
Vücûdu, âlemlere rahmetti Onun bizzât.
O Server, karşısında bekleşen insanlara,
Merhamet nazarıyla biraz baktı ve sonra,
Merhamet nazarıyla biraz baktı ve sonra,
Buyurdu ki: (Ey Kureyş cemâati, şimdi siz,
Hakkınızda ne karar vereceğim dersiniz?)
Hakkınızda ne karar vereceğim dersiniz?)
Dediler ki: (İyilik bekleriz senden elbet.
Zîrâ sen çok kerîmsin, bugün sen bizi affet.)
Zîrâ sen çok kerîmsin, bugün sen bizi affet.)
O zaman buyurdu ki onlara Fahr-i cihân:
(Hakkınızda, karârım şudur ki benim şu an,
(Hakkınızda, karârım şudur ki benim şu an,
Aslâ kusûrlarınız vurulmaz yüzünüze.
Ve benim tarafımdan kınamak olmaz size.
Ve benim tarafımdan kınamak olmaz size.
Sizin günâhınızı affetsin cenâb-ı Hak.
Haydi, şimdi gidiniz hür ve serbest olarak.)
Haydi, şimdi gidiniz hür ve serbest olarak.)