RESÛLULLAH’IN ŞEFÂATİ -3
Mahşerde Hak teâlâ, (Cehennem gelsin!) diye,
Emredince, melekler giderler getirmeye.
Emredince, melekler giderler getirmeye.
Derler ki: (Ey Cehennem, seninle cenâb-ı Hak,
Küffârın cezâsını verecektir muhakkak.
Küffârın cezâsını verecektir muhakkak.
Biz de, bu maksat ile sana geldik esâsen.
Sen dahî bunun için yaratılmıştın zâten.)
Sen dahî bunun için yaratılmıştın zâten.)
Onu, yetmişbin iple çekerler kuvvetlice.
Her bir ipte, yetmiş bin halka vardır bir nice.
Her bir ipte, yetmiş bin halka vardır bir nice.
Her halkada, yetmiş bin vardır ki “Zebânî”ler,
Her biri, ayrı ayrı dağları devirirler.
Her biri, ayrı ayrı dağları devirirler.
O zaman Cehennemin öyle bir bağırması,
Olur ki hem etrâfa öyle ateş saçması,
Olur ki hem etrâfa öyle ateş saçması,
Yine öyle şiddetli gelir ki galeyâna,
Yedi kat âsumânı boğar “siyah duman”a.
Yedi kat âsumânı boğar “siyah duman”a.
Mahşere, “bir senelik” bir mesâfe var iken,
Bir ara, meleklerin kurtulur ellerinden.
Bir ara, meleklerin kurtulur ellerinden.
Gümbürtüsü, şiddeti olur ki öyle hattâ,
Bir yıllık mesâfeden duyulur Arasât’ta.
Bir yıllık mesâfeden duyulur Arasât’ta.
Ehl-i mahşer, bu sesi işitip çok korkarlar.
Hemen birbirlerine (Bu ne?) diye sorarlar.
Hemen birbirlerine (Bu ne?) diye sorarlar.
Denir ki: (Meleklerden kurtulmuş da Cehennem,
Ehl-i mahşere doğru geliyormuş şimdi hem.)
Ehl-i mahşere doğru geliyormuş şimdi hem.)
Bunu duyan herkesin, çözülür dizi bağı.
Oldukları yerlere çöker hep mahşer halkı.
Oldukları yerlere çöker hep mahşer halkı.
Hattâ Peygamberler de, korkuya kapılırlar.
Çoğu, Arş-ı âlâya korkuyla sarılırlar.
Çoğu, Arş-ı âlâya korkuyla sarılırlar.
“Nefsî! Nefsî!” diyerek, o zaman her Peygamber,
(Bu gün, nefsimden başka hiç bir şey istemem) der.
(Bu gün, nefsimden başka hiç bir şey istemem) der.
Yalnız Peygamberimiz, eder ki şöyle niyâz:
(Yâ rabbî, ümmetime ver selâmet ve halâs.)
(Yâ rabbî, ümmetime ver selâmet ve halâs.)
O zaman Cehennemden çıkar ki öyle bir ses,
Korkudan, boğulmaya yüztutar o an herkes.
Korkudan, boğulmaya yüztutar o an herkes.
Bu yüzden bitkin hâle gelerek ehl-i mahşer,
Yüzleri üzerine kapaklanıp düşerler.
Yüzleri üzerine kapaklanıp düşerler.
Hak’tan gayri kimseden bir ümit kalmadığı,
Korkudan, hiç kimsenin kımıldıyamadığı,
Korkudan, hiç kimsenin kımıldıyamadığı,
Bir anda, “Resûlullah” derhâl ortaya çıkar.
Cehennemi durdurup, kendine tâbi kılar.
Cehennemi durdurup, kendine tâbi kılar.
Buyurur ki: (Dön geri hor ve hakîr olarak!
Ki, gelsin sonra sana, her kim ise müstehak.)
Ki, gelsin sonra sana, her kim ise müstehak.)
Cehennem sâkinleşir bu îkâz üzerine.
Ve der ki: (Yâ Muhammed, muntazırım emrine.)
Ve der ki: (Yâ Muhammed, muntazırım emrine.)
O zaman Resûlullah, Cehennemi tutarak,
Arşın soluna koyup, mahşerden eder ırak.
Onun bu şefkatini görünce ehl-i mahşer,
Derler ki: (Ne merhamet sâhibi bir Peygamber.)
Arşın soluna koyup, mahşerden eder ırak.
Onun bu şefkatini görünce ehl-i mahşer,
Derler ki: (Ne merhamet sâhibi bir Peygamber.)
Nitekim buyurur ki Kur’ânda cenâb-ı Hak:
(Gönderdik âlemlere Onu rahmet olarak.)
(Gönderdik âlemlere Onu rahmet olarak.)