Peygamber efendimiz aleyhisselam; Bir talebe dinini öğrenmek için, hatta dininden bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, dinini öğreneceği zatın evine gidinceye kadar, o yola melekler kanatlarını döşer. Neden… bu şerefli kul benim üstüme bassın diye… Bu, dinini öğrenmek için giden kişiye verilen sevab.. ya öğretmek için giderse, yani birine bir kitab verirse, kitab verilmesine sebeb olursa yani birisi onun elinden dinini öğrenirse ona verilen sevab daha fazla olacaktır. Gökteki kuşlar, karadaki hayvanlar, denizdeki balıklar bunun için istiğfar ederler affet bu kulunu diye… Bizim dinimizin iki esası vardır; biri öğrenmek biri öğretmek. Dinimizin en büyük düşmanı cehalettir. Onun için nerede ilim varsa din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır. İlimsiz din olmaz, onun için ilim öğrenmek çok büyük ibadettir, çok büyük sevabtır.
Eğer bir mümin gece yatmadan evvel biraz ilim tahsil etse, biraz kitab okusa, biraz ilim öğrense sabaha kadar ibadet sevabı verilir. Ondan sonra yatsın, istediği gibi… Ne var ki bir kitab okusa, biraz çocuğuna verse, yavrum oku da dinleyelim dese, o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşuyorlar. Elden ayaktan düştüğümüz zaman yani musalla taşına konulduğumuz zaman, ne namaz var, ne oruç var, ne ilim var, ne öğrenmek var artık. Kefenle birlikte defterler kapandı ancak sadakayı cariye dediğimiz, bizim sebebimizle bir hayırlı iş olursa ne ala, bir şeyler öğretmemizin sebebi o, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa, bu, öldükten sonra da sevab yazdırmaya devam eder, asıl mesele bu. Yoksa ben ihtiyarlayınca elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akcem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir müslüman nasıl olur da öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor. Ki o yatırdıklarına kavuşacağı da belli değil…
Dünyaya düşkün olmayanlar, ahireti için yatırım yapanlar, son zamanında muhtac olmaz. Hizmetlerinin karşılığını dünyada da ahiretde de görür. Çevresi onu unutmaz. Sonra Peygamberimiz buyuruyorlar ki aleyhissalatü vesselam; Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar, kurt sürüye saldıramaz, sürüden ayrılırsa hapı yuttu. İnsanın kurdu şeytandır buyuruyor cenabı peygamber. Eğer siz bir topluluktan ayrılırsanız, ayrı düşerseniz sizi de o şeytan kapar. Allahü teala bir topluluğun içine şeytanın girmesini yasaklamıştır. Bir topluluğun içine şeytan giremez. Onları bozamaz çünkü hepsi aynı şeyi düşünüyor, hepsi aynı şeyleri paylaşıyorlar. Eğer bir tanesi içlerinden farklı düşünürse farklı konuşursa şeytan gider ona bulaşır. Nasıl ki sürüden ayrılan koyunu kurt kaparsa bir topluluktan ayrı olanı da şeytan kapar . O insanlara karşı kötü düşünmeye başlar, tenkit etmeye başlar. Yani başlar muhalefete… Muhalefetle kalsa yine iyi, bu sefer bir müddet sonra o herşeyini borçlu olduğu o kapıya düşman olmaya başlar, öyle düşmanlığı artar ki; en son bu düşmanlık din düşmanlığına dönüşür. Bakın, Allah muhafaza etsin, Cenabı peygamber buyuruyor ki; toplulukta rahmet vardır, ayrılıkta azabı ilahi vardır. İşte birlik ve beraberlik içinde olmanın hem hayat bakımından, hem vefat bakımından, hem dünya bakımından, hem ahiret bakımından çok faydası vardır.