Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “kuddise sirruh” hazretleri buyuruyor ki;
“Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur”.
“Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir”…
Bir köyde dervişler şehre inmek için tıraş olurlarmış. Dervişin biri tıraş olmak için berbere girmiş. Başının yarısını tıraş etmiş daha bitmeden kapı açılmış ve ayakkabılarının burnu sivri, topuğunun üstüne basılı, ceketi omuzların üzerine yan olarak ve kolları giyilmeden asılı, fesi başında yan duran biri girmiş ve Heyyyyttt ! demiş. Dervişin kafasına bir şaplak vurmuş ve kalk bakalım derviş ben oturacağım demiş. Derviş de peki, emrin olur ağam deyip çekilmiş ve adam oturmuş. Fakat oturduğu yerden ikide bir de dervişe kelek diye sataşıyormuş. Sonra tıraşı bitince berberden çıkıp-gitmiş ve derviş tekrar oturmuş. O sırada dışardan değişik sesler gelmiş. Bir bakıyorlar ki bu kabadayı adam, freni tutmayan bir kamyonun altında kalmış… Sonu belli.. Berber; derviş efendi bu ceza çok ağır olmadı mı demiş. Derviş; ben ona kırılmadım , kızmadım da.. ama bizim bir sahibimiz, hocamız var ki talebelerine evlatlarından daha çok sahip çıkar. Talebelerine bir şaplak vurana o iki şaplak vurur. Yani iş bende değil, sahibimizde demiş..
Şah-ı Nakşibend hazretleri bir gün talebesiyle dolaşmaya çıkmışlar. Bir tane külhanbey de, siz nasıl benim arazime izinsiz girersiniz diye elindeki kırbaçla talebeye vurmaya başlamış. Öldüresiye talebeyi dövüyor. Şah-ı Nakşibend hazretleri araya girip müdahale etmeye çalışmış, onun şuçu yok dediği halde adam dinlememiş. Adam atın üzerinde imiş. Bu sırada at şaha kalkıyor ve adam düşüyor ama ayağı üzengiye takılı kalıyor. Yere düşmüyor. At koşmaya başlıyor. Adamın kafası taştan taşa çarpa çarpa, ölüyor. Sonunda nasıl olduysa adamın ayağı üzengiden kurtuluyor, at bu sırada çifte atarak adamın ölüsünü nehre gönderiyor. Talebe; bu hal nedir hocam, diye sorunca: Şah-ı Nakşibend hazretleri, talebemize dokunan böyle olur, buyurmuşlar. Bu büyükler talebelerine evlatlarından daha çok düşkündürler.. Dua ederlerken önce talebelerine dua ederler.