İki mübarek zat oturuyorlarmış. Biri ötekine demiş ki: bizim ahirette halimiz ne olacak. Yarın biz orada nasıl hesap vereceğiz. Diğeri demiş ki; sana bir şey soracağım ama doğru söyle…. Ahirette senin hesabını annen mi, baban mı, yoksa Allahü teala mı görsün?… Ne kadar yaramaz da olsam annem beni ateşe atamaz. Babam zaten hiç kıyamaz. Ama bunların hepsinin sana olan merhameti, şefkati, Cenab-ı Hakkın merhamet ve şefkat deryasının bir parçasıdır. Annenin şefkati Cenab-ı Allahın şefkatinden bir zerre. Babanınki de öyle.
Bir gün Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” bir muharebeden sonra dinleniyorlarmış. Esirlerin arasında bir kadıncağız, bir oraya bir buraya koşuyormuş. Eshabı kiram da, Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” da ona bakıyorlarmış. Sonunda kundaktaki bebeğini bulmuş ve bir çalının arkasına geçip emzirmeye başlamış. Peygamber Efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” buyurmuş ki; Ne diyorsunuz? Bu anne ölümü unuttu, esareti unuttu, sadece çocuğunu düşünüyor. Bu anne, bu evladını ateşe atar mı? Vallahi Allah da böyle ateşe atmaz.
Bir gün Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” bir müşriki karşısına almış ona islamiyeti anlatıyordu. Her anlatışta o müşrik, Cenab-ı Peygamberle alay ediyordu, inkar ediyordu. Bu bir müddet devam etti. Hazret-i Ömer ‘radıyallahü anh’ dayanamadı, kılıcı aldı geldi. Ya Resulullah yeter bu kadar, destur dedi. Hayır ya Ömer git yerine otur, buyurdular. Hazret-i Ömer gitti yerine oturdu. O yine, nasihat etmeye devam etti, müşrik yine inkar etti, alay etti… Bu ne kadar sürdü belli değil. En sonunda o müşrik dedi ki, pes Ya Resulullah dedi, tam bir müslüman oldu. Cenab-ı Peygamber Hazret-i Ömer’i çağırdı… Eğer sana peki deseydim, bu kişi müşrik olarak cehenneme giderdi. Ama ben bu dini iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet. Hazret-i Peygamber sabır ve merhametle bu işi yaptı.
Bir vali vefat ettikten sonra bunu rüyada görüyorlar, Cennetin tam ortasında muazzam bir köşk, köşkün içi dışı dolu. Dediler ki bu dereceye, bu makama nasıl kavuştunuz. Dedi ki; bir gün orduları teftiş etmek için ovaları doldurdum… Ova baştan aşağı asker doluydu. Ben de tepeye çıktım. Oradan askere bir baktım, tam o sırada kalbime kibir geldi. Kibir gelir gelmez hemen ben o niyetimi değiştirdim. Dedim ki; Ya rabbi bu ordu Cenab-ı Peygamberin zamanında olsaydı, Uhud harbine ben de gitseydim. Bedir’de ben de bulunsaydım, şimdi ne kadar bahtiyar olurdum dedim. Hem o günahtan kurtuldum, hem de bu dereceye kavuşmakla mükafatlandırıldım.
Bir gün Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” bir muharebeden sonra dinleniyorlarmış. Esirlerin arasında bir kadıncağız, bir oraya bir buraya koşuyormuş. Eshabı kiram da, Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” da ona bakıyorlarmış. Sonunda kundaktaki bebeğini bulmuş ve bir çalının arkasına geçip emzirmeye başlamış. Peygamber Efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” buyurmuş ki; Ne diyorsunuz? Bu anne ölümü unuttu, esareti unuttu, sadece çocuğunu düşünüyor. Bu anne, bu evladını ateşe atar mı? Vallahi Allah da böyle ateşe atmaz.
Bir gün Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” bir müşriki karşısına almış ona islamiyeti anlatıyordu. Her anlatışta o müşrik, Cenab-ı Peygamberle alay ediyordu, inkar ediyordu. Bu bir müddet devam etti. Hazret-i Ömer ‘radıyallahü anh’ dayanamadı, kılıcı aldı geldi. Ya Resulullah yeter bu kadar, destur dedi. Hayır ya Ömer git yerine otur, buyurdular. Hazret-i Ömer gitti yerine oturdu. O yine, nasihat etmeye devam etti, müşrik yine inkar etti, alay etti… Bu ne kadar sürdü belli değil. En sonunda o müşrik dedi ki, pes Ya Resulullah dedi, tam bir müslüman oldu. Cenab-ı Peygamber Hazret-i Ömer’i çağırdı… Eğer sana peki deseydim, bu kişi müşrik olarak cehenneme giderdi. Ama ben bu dini iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet. Hazret-i Peygamber sabır ve merhametle bu işi yaptı.
Bir vali vefat ettikten sonra bunu rüyada görüyorlar, Cennetin tam ortasında muazzam bir köşk, köşkün içi dışı dolu. Dediler ki bu dereceye, bu makama nasıl kavuştunuz. Dedi ki; bir gün orduları teftiş etmek için ovaları doldurdum… Ova baştan aşağı asker doluydu. Ben de tepeye çıktım. Oradan askere bir baktım, tam o sırada kalbime kibir geldi. Kibir gelir gelmez hemen ben o niyetimi değiştirdim. Dedim ki; Ya rabbi bu ordu Cenab-ı Peygamberin zamanında olsaydı, Uhud harbine ben de gitseydim. Bedir’de ben de bulunsaydım, şimdi ne kadar bahtiyar olurdum dedim. Hem o günahtan kurtuldum, hem de bu dereceye kavuşmakla mükafatlandırıldım.