Enver abim buyurmuştu ki;
Muvaffak olamamak iki sebeple olur; Kibir ve israf. Büyük bir zât buyuruyor ki; Eğer biri, iğne ile Uludağ toz hale gelebilir dese inanılır,… Fakat kalbinden kibrin tamamı gider derse, inanılmaz. Kibir böyle kötü bir hastalıktır. Çünki, yapıştırma falan değil, hücrelerin içine geçmiştir. Bu kibrin tamamen çıkması, temizlenmesi mümkün değildir. O halde çare nedir..? Ne yapmak lazımdır..? Kötü huylu birinin bir bahçesi varmış. Bahçesinin kenarlarına, insanlara zarar versin diye diken dikmiş. Zamanla dikenler büyümüş, bahçenin dışına taşmış. İnsanlar da geçecek başka yer olmadığından, oradan geçiyorlarmış fakat her taraflarına diken batıyormuş. Dayanamamışlar, ne olur bu dikenleri kes demişler. O da; size ne, bahçe benim demiş. Onlar da valiye şikayet etmişler. Vali de adamı çağırmış, insanlar rahatsız oluyorlar, dikenleri kes demiş. Adam yine, bahçe benim demiş. Vali de; bahçe seninse, millet de benim, bağlayın bunu, atın hapse, dövün demiş. Adam hapse götürülürken beni valiye götürün demiş. Valiye geri getirmişler, vali bey, siz haklısınız, ben yanlış yaptım demiş ve doğru bahçesine gitmiş. Dikenler o kadar büyümüş ve kök salmış ki, temizlemek mümkün değil,.. Daha evvel temizlenmesi lazımdı… Fakat başka çaresi de yok, temizlenecek.. Valinin emri var.. Kartlaşmış dikenleri keserken, dikenler batmış ve adam ölmüş… Peki ne yapması gerekirdi? Bunu anlatan zât diyor ki; O ağaçların aşı olması lazımdı, o köklerin üzerinde dikenler yerine güller açabilirdi… Yani bir mürşid-i kâmile gitmesi lazımdı ve o mübarek zât aşı yapacaktı, sonra o aynı köklerden güller, sümbüller, çiçekler açacaktı, meyveler yetişecekti. Madem ki bu kötü ahlâk kök salmış, yapacağımız şey mürşid-i kâmile gidip, onun vereceği ahlâkla ahlâklanmaktır, yani aşı yaptırmaktır. Aşı tutar fakat bu aşıyı yapabilen mütehassısa gitmek lazım, sahtelerine gidilmez, fayda yerine zarar olur. Hakikisi bulunamazsa kitablarına müracaat edilir.