Gıybet, hem Allah huzurunda ve hem de insanların hakkı olması bakımından çok büyük mes’ûliyeti mûcib bir hata ve büyük bir günâhdır. Gıybet edenlerin dili, kıyamet günü fecî bir manzara arz ederek bütün mahlûkat arasında mahcûb ve rezîl olacakdır.
Gıybet söylemek veya dinlemek çalgıdan ve oyundan daha büyük günahdır. İbâdetlerin sevâbını yok eder. Zahmet çekerek, sıkıntılara katlanarak ibâdet yapıp da, bunun sevâbını yok etmek, akılsızlık, cahillik ve ahmaklık değil midir? İbâdetler Allahü teâlâya arz olunurken bunları gıybet ve faidesiz sözlerle sahibimizin karşısına çıkarmak kadar edebsizlik olur mu?
Halid bin Rebi’ hazretleri anlatır:
“Dostlarım bir müslümanı gıybet etdiler, ben mâni olmadım. O gece rü’yada siyah bir kimsenin, pis kokulu domuz etini bir tabağa koyup getirdiğini ve önüme koyup yüksek sesle, “Hadi ye!” dediğini gördüm. “Ben müslümanım, müslüman domuz eti yemez,” dedim. “Ama müslümanın etini yersin, o bundan bin kat harâmdır” diyerek o etden bir parça kesip ağzıma koydu. Uyandım, o et ağzımda idi ve pis pis kokuyordu. Kırk gün onun pis kokusunu ağzımda duydum.”
İbni Sîrîn hazretleri, “Seni gıybet ettim, hakkını helâl et” diyen birisine şöyle cevab verdi: “Allahü teâlânın harâm etdiğini ben nasıl helâl ederim.”
Bu sözle, önce Allahü teâlâya tevbe et ki, benim helâl etmemin faydası olsun demek istedi.