ali zeki osmanağaoğlu
Bâzı insanlar vardır, ahiretde kendini kurtarabilmek için yaşar. Tabii ki akıllı olan herkes ahiretini düşünerek, orada kimlerle ve nerede bulunmak istiyorsa bu tercihi kendisi, hür iradesiyle yapar,.. ama bu tercih dünyada yapılır. Ahiretde başına neler geleceğini düşünmeden iş yapana zaten akıllı denir mi..?
Fakat bazı insanlar da vardır ki, sadece kendisini kurtarmak için yaşamaz, Onların başka derdi vardır. Hatta o derdi yanında kendini düşünmez bile.. Onların esas dertleri; HİÇBİR İNSAN AHİRETDE YANMASIN, herkes dünyada ve ahiretde huzurlu olsun. İşte o büyüklerin esas dertleri budur. Nübüvvet yolundan gelen büyüklerin ortak derdidir bu. Ve akıl ile anlaşılamayacak derecededir.
Enver abimin kalbinde de, insanlara karşı öyle bir sevgi vardı ki,.. insanlar ahiretde yanmasın diye ömrü boyunca uğraştı. Kendisini yakın tanımayanların bunu anlayabilmesi mümkün değildir. O, insanları çok sevdiğinden insanlar da Onu çok severdi. Enver abimizi her insan elinde olmadan, farkında olmadan severdi. Tabii bu sevgi, Onun kalbinden gelen sevginin yansımasıdır. Enver abimin kalbinde anlaşılamaz bir mıknatıs vardı,.. öyle ki; insanlar O’na doğru kuvvetle çekildiğini farkederlerdi.
Enver abim buyururlardı ki; “Müslüman, hasreti çekilen insandır, özlenen insandır. Her an ihtiyaç duyulan insandır. Görsek de istifade etsek diye yanına koşarak gidilen insandır. Karşılaşmasak diye kaçılan değildir. Müslüman karıncayı bile incitmez…” buyururlardı. İşte Enver abimizin tarifi budur.
Enver abim, zaman zaman hizmet için bazı arkadaşlara vazife verirlerdi. Mesela “Huzur Pınarı hizmetleri”, kurulduğundan itibaren her zaman Enver abimin himayesinde idi. Zaman zaman çağırırlar, nasıl hizmet edileceğini anlatırlar, neler yapmamız lazım olduğunu, nelere dikkat edilmesi lazım olduğunu anlatırlardı. Bazan da telefon veya mail ile de bildirirlerdi. (Bizzat telefon ederek, şu kelimeyi, şu şekilde değiştirdim dedikleri de olmuştu. Mail ile irtibat ise hergün muntazam idi.) Birkaç defasında yanlarına oturtup, kendi bilgisayarlarında huzurpınarını açarak şu dursun, bunu kaldır dedikleri de olmuştu. Hatta kendi bilgisayarlarından bazı bilgileri vermişlerdi (2008 de Yalova’da).
Sarıyer’de 2008 senesinde Ekim ayında Huzur Pınarı için şu nasihatleri yapmışlardı: “Ekibini sağlam kur, bundan sonra bir müddet hızlı büyürsünüz. Bizim işimiz insanlar kurtulsun diye uğraşmak, ahiretde yanmasınlar diye uğraşmaktır. Dinimizin yayılması için çalışanlar, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vârisleridir. En zor iş, dîne hizmet etmektir. Allahü teala sevdiği işi sevdiklerine yaptırır, sevmediği işi sevmediklerine yaptırır. Allahü tealanın en sevdiği iş, dinimize hizmet etmektir. Kim dîne hizmet ederse, din ona sahip çıkar. Dîne hizmet eden aziz olur. Ölürken şehid olarak ölür. Emr-i maruf sevabı, harp meydanında gazaya verilen sevabdan daha fazladır. Bu zamanda fitne çıkarmadan hizmet edebilmek çok mühimdir. Kibir ve ucba da dikkat etmek gerekir. Peygamber efendimiz ‘aleyhissalatü vesselam’, küçük günahtan sakınıp, büyük günaha düşmenizden korkarım, buyuruyor. Ucubdan çok sakının. Ucub; biz bu günahı yapmıyoruz, demektir.
İyilerin düşmanı çok olur. Hased edenler de çok olur, bazı şeylere kulağınızı kapayın. Bu dinin iki tane ayağı vardır. Birincisi öğrenmektir, ikincisi de öğretmektir. Eğer bize ecdadımız dinimizi öğretmeselerdi, biz şimdi kim bilir ne olurduk! Eğer onlar canlarıyla, mallarıyla, kanlarıyla, bol fedakârlıklar göstermeselerdi, hiç birimiz İslamiyyeti bilemezdik. Peki, bizden sonra gelecek olan nesiller; ecdadımız bir sürü fedakarlık yapıp size bunları öğrettiler, peki sizler bize bunları niçin öğretmediniz derlerse halimiz ne olur? Onun için, az da olsa bir şeyler yapmalıyız. Hiçbir hasenâtı geri çevirmemeliyiz. İmam-ı Rabbani hazretleri kuddise sirruh buyuruyorlar ki; Allahü teala bir kuluna iki şeyi vermişse, ona her şeyi vermiştir. Birincisi, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadı. İkincisi, ilim öğrendiği kimsenin Allah adamı olması. Allah adamı olmak çok zordur. Padişaha yazdıkları bir başka mektuplarında yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyorlar ki; Bütün vaazların, bütün nasihatlerin özü, Allah adamlarıyla beraber olmaktır. Çünki, bu dünyada kim ile beraber olunursa, kim sevilirse, ahirette de onunla beraber olunacaktır. Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam buyuruyorlar ki; Kişi sevdiği ile beraberdir. El mer’ü mea men ehabbe. Allah korusun, bir Allah düşmanına muhabbet beslersen, onunla beraber olursun. Bir Allah dostuna muhabbet beslersen, onunla beraber Cennette olursun. İnsanlar yanmasın diye uğraşmamız lazım. Sizin ahiretde kurtuluşunuz Huzur Pınarı ile olur. Huzur Pınarı Hocamızın anlatılmasında çok hizmet ediyor. Bu hizmetlerinizden memnunuz. Hocamız buyuruyordu ki; “Kalbden kalbe bir yol vardır; o yol, muhabbet yoludur. İş, o yolu ele geçirmektir. Bu muhabbet yolu ele geçerse, insan sevdiği ile beraberdir. Gece de beraberdir, gündüz de beraberdir. Dünyada da, ahiretde de beraberdir. Kabrde de, mahşer yerinde de beraberdir. Sevince beraberlik böyle olur” buyuruyorlardı. “İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli” buyuruyorlardı. Çünki, Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, dünyada kimi severseniz ahiretde onun yanında olursunuz, buyuruyorlar. Onun için, Kim olduğunuz değil, kiminle olduğunuz önemli. Ahiretde nerede ve kimlerle beraber olmak istiyorsak, bu tercihi dünyada yapmalıyız. Kurtulmak için kurtulanlarla beraber olmak lazım. Son nefesde beyindekiler silinir, fakat kalbdekiler kalıcıdır. Beyin, bilgi yeridir, kalb ise sevgi yeridir. Son nefesde iman ile ölmek veya imansız ölmek, kalbdeki sevgiye tabidir.“
Fî emanillah