Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri “kuddise sirruh” vefât ederken, kendisini sevenlerden Ebû Mûsâ ismindeki zât yanında bulunamamıştı. Fakat o gece Ebû Mûsâ rüyada gördü ki: “Arşı, başı üzerine alıp taşıyor”. Bu rüyaya çok hayret edip, hikmetini anlayamadı ve bunu Bâyezîd-i Bistâmî’ye “kuddise sirruh” sormak için yola düştü. Yolda, Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin vefât ettiğini haber aldı. Bistâma geldiğinde, cenâze hizmeti için, hesâbı mümkün olmayan fevkalâde bir kalabalık gördü. Tabutunu taşımakla şereflenmek için yanaşmaya çalıştı. Fakat yanaşıp da tabutu taşımak mümkün olmuyordu. Diyor ki, “Gördüğüm rüyayı unutmuş vaziyyetde, Hazret-i Bâyezîdin tabutunu taşımakla şereflenmek istiyordum. Bu mümkün olmayınca, tabutu taşıyanlar arasından meşakkatle, sıkıntı ile geçip, tabutun altına girdim ve başımı tabuta dayayıp öylece gidiyordum. Birden tabutun içinden bana şöyle hitâp ettiğini duydum: “Ey Ebâ Mûsâ! İşte şu bulunduğun hâl gece gördüğün rüyanın tabîridir.”
Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri vefât ettikten sonra, büyüklerden biri kendisini rüyada görüp; Allahü teâlâ sana ne muâmele eyledi, diye sordu. Buyurdu ki: Beni toprağa koydukları zamân bir ses duydum.Ey Bâyezîd! Bizim için ne getirdin, diyordu. Yâ Rabbî! Sana lâyık hiç bir iyi amel yapamadım. Huzûruna lâyık hiçbir şey getiremedim, ama şirk de getirmedim, dedim.
Hazret-i Bâyezîd-i Bistâmî vefât ettikten sonra, büyük zâtlardan birisi kendisini rüyada görüp sordu: Münker ve Nekir sana nasıl muâmele eyledi? Cevabında; “O iki mübârek melek gelip; “Rabbin kimdir?” diye sorunca, onlara dedim ki: “Bunu sormakla sizin maksadınız hâsıl olmaz. Siz bana Onu soracağınıza, beni Ona sorun. Eğer O, beni, kulu olarak kabûl ederse ne âlâ. Mâzallah O, beni kulu olarak kabûl etmezse, ben, yüz defa; “O, benim Rabbimdir,” desem ne fâidesi olur?” buyurdu.
(Se’âdet-i Ebediyye)kitabının 684.cü sahîfesinde diyor ki: (Tevekkülün en yüksek derecesini, âriflerin sultânı, Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri haber veriyor. Şöyle ki: Ebû Mûsâ Dîneverî “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, tevekkülün ne olduğunu Hazret-i Bâyezîde sordum. Sen, ne dersin? dedi. Âlimler buyuruyor ki, (Sağın, solun, her tarafın yılan, akrep dolu olsa, kalbine bir şey gelmemesi tevekküldür) dedim. Buyurdu ki, bunu yapmak kolaydır. Benim yanımda tevekkül (Kâfirlerin hepsini Cehennemde azâp içinde, müminlerin hepsini Cennette nimetler içinde görüp de, ikisi arasında hiç ayrılık bulmamaktır) buyurdu.)
Talebelerine sık sık şöyle nasîhat ederdi: “Müslümân kardeşinize saygılı olmanızdan dahâ kolay ne vardır? Onlara hürmet etmek, haklarını korumak ne güzel haslettir. Müslümân kardeşlerimize kin beslemek, onlara karşı saygısız olmak ne zararlı şeydir. Bu yol hiç kimseye fazîlet kapısını açmamış, hiç kimseyi muvaffak etmemiştir.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi