Enver abim buyurdular ki;
Mübarekler birgün, bir arkadaşı gösterdiler. “Kardeşim, dünyada mücahit görmek isteyen, şu Allahın kuluna baksın” buyurdular. O, kitapları sırtında sabah götürüyor postaya, akşam getiriyor. Dolayısıyla, arkadaşlar hepimizin, hepinizin şu veya bu şekilde hizmeti var. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki, “Bu azizana, bu büyüklere hizmet eden, bu büyükleri tanımakla şereflenen insanlar, pervasız da olsa, patavatsız da olsa, bî edeb de olsa, aziz ve makbuldür”. Bütün kusurlarına rağmen. Ne yaparsa yapsın, hem azizdirler, hem de makbuldürler. Onun için, Allah bu sevgiden ayırmasın. Kalacak olan bu, gerisi boş. Allah hepimize selamet versin.
Dıhye-i Kelbi “radyallahü anh” daha müslüman olmadan evvel, ahlâkı çok yüksekti, cömertti, çok da yakışıklı idi. Peygamberimiz’in “aleyhissalatü vesselam” sohbetlerine giderdi. Fakat Cenab-ı peygamber “aleyhissalatü vesselam” tarafından Müslümanlık teklif edildiği vakit; zamanı gelince bakarız, deyip bir türlü İslamiyet’i kabul ettiğini söyleyemezdi. Bir gün kendisi geldi ve ben müslüman olmak istiyorum dedi. Orada bir bayram havası esti. Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” ve Eshab-ı kiram çok sevindiler. Kelime-i şehadet getirir getirmez hüngür hüngür ağlamaya başladı. Cenab-ı peygamber “aleyhissalatü vesselam” niçin ağlıyorsun diye sual edince; Ben çok büyük günah işledim, acaba cenab-ı Hak beni affeder mi? Ya Resulallah, ben kızımı diri diri gömmüştüm, dedi. O anda, Cebrail aleyhisselam geldi; o daha La ilahe illallah Muhammedün Resulullah derken cenab-ı Hak bütün günahlarını affetti, dedi. Cenab-ı Peygamber Eshab-ı kirama döndü ve buyurdular ki, Bu kardeşiniz bir defa La ilahe illallah demekle affa uğradığına göre bunu tekrar tekrar söyleyenler affedilmezler mi? Ancak iki tane şart vardır: Bir; yalan söylemeyecektir. Müminde, iman ile yalan bir arada bulunmaz. İki; her işini ihlasla, Allah rızası için yapacaktır.
ali zeki osmanağaoğlu