Enver abim buyurdular ki;
Bir gün bir arkadaşımızın evine misafirliğe gidilecek, bizi de çağırdılar. Ben de giderken Mübâreklere sordum; Efendim, oraya gitdiğim vakit, ne anlatacağım? Bana bir şeyler söyleseniz, dedim. Mübârekler buyurdular ki; Allah Allah, ya’nî orada siz mi konuşacaksınız? Tabii baltayı taşa vurduğumu anladım ve susdum. Buyurdular ki; Efendim, insanların maddî rızkları olduğu gibi, mânevî rızkları da vardır. O rızk sizden değildir. Allahü teâlâ mânevî rızk olarak onlara ne yazdıysa, onları size hâtırlatır, siz de onları söylerseniz. O, gelenlerin ihtiyacıdır. Yoksa bu, elde kepçe, yemek dağıtmağa benzemez. Şimdi burada bulunan arkadaşların neye ihtiyâcı varsa, cenâb-ı Hak onu bize söyletir. Tabii o dinlerken hepimiz istifâde ederiz.
Dün akşam Mektûbâtı okuyordum, İlmihâl’den mektûbları okuyordum. Orada bir ifâde geçiyor. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyorlar ki: “Siz mahşer azâblarını, kabr azâblarını, âhiret azâblarını dünyâ ile karışdırmayın. Dünyâ azâbları âhiret azâblarının yanında bir hiç kalır. Oradan bir kıvılcım dünyâya gelse bütün dünyâ yanar yok olur”. Bir ara bunu Hocamıza sormuşdum: “Efendim, İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyorlar ki; Dünyâ yanar yok olur, bu yok olma nasıl oluyor efendim? Âhiretden bir kıvılcım, ateş gelince, dünyâ yanar yok olur, buyuruyorlar dedim. Hocamız; Efendim, iki-üç milyon derecedeki bu sıcaklıkda bütün atomlar parçalanır. Âhiretin ateşi o kadar şiddetli ki, oradan bir ateş dünyâya geldiği zemân atomlar parçalanıyor. Atomlar parçalanınca enerjiye dönüşüyor, yok oluyor, buyurdular.
ali zeki osmanağaoğlu