– dünden devam –
Ârif olan, kimseye kötülük yapamaz. Herkese hep iyilik yapar. Allahü teâlânın sevgili kulu, bir mürşid olur. Hem islâmiyyet ilmlerini, hem de feyz yayar. Bunun yaydığı ilmlere mürşid denmez. İlmi yayan insana mürşid denir. Ya’nî mürşid, insan-ı kâmil demekdir. Herkese, vatana, millete hayrlı, fâideli, olgun bir müslimân demekdir. Mürşidden feyz gelmesi için, islâmiyyeti bilmek ve tatbîk etmek [uymak] şartdır. Meselâ, bir kadın islâmiyyete uymak isterse, başını, saçını, kollarını, bacaklarını, yabancı erkeklere göstermemesi, sokağa çıkarken, yüzünden ve avuçlarından başka yerlerini örtmesi lâzımdır. İslâmiyyete uymıyana feyz gelmez. Hem de tevbe etmezse, Cehennem ateşinde yanacağı bildirildi. Gelen feyzlerden, kalbin alabilmesi için de, mürşidin kemâlini anlamak ve inanmak ve kendisini bunun için sevmek lâzımdır. Böyle sevene, mürşidin kitâblarını okurken de feyz gelir. Sohbetde mürşidi dinlerken veyâ kitâbını okurken, feyz almağa kavuşan kimse, mürşide uzakdan (Râbıta) yapınca, ya’nî sûretini, yüzünü hayâline getirince [hâtırlayınca] da feyz alır. Eski mürşidlerin kabrlerini ziyâret edince, onlardan da feyz alır.