Enver abim buyurdular ki;
Mübârekler ‘kuddise sirruh’ buyurdular ki; Efendi hazretleri va’za çıkdığı zemân, mutlaka önünde kitâb vardır. Hattâ va’za çıkmadan evvel, o anlatacağı yerlerin satırların üstünü çizerdi. Satırların altını değil, üstünü çizerdi. Hattâ not alırdı. Allah rahmet eylesin, Ziyâ beğ vefat ettiği zemân, ben gördüm, sekiz-dokuz dosya kabarık, ne notlar var içerisinde. Hep Efendi hazretlerinin bu şekilde çizdiklerini, anlatacaklarını kendine not almış. Efendi hazretleri buyururmuş ki; Âlim olan ile âlim olmayan arasındaki fark, âlim kitâbdan söyler, âlim olmayan kafadan söyler.
Hocamız bir gün Mehmed Ağa semtindeki işyerimize geldiler. Bizi de gazeteden getirttiler, hemen koşa koşa geldik. Enver imam olsun, buyurdular. Peki efendim, dedik. Nemâz kılındıkdan sonra buyurdular ki; Kardeşlerim, ben şimdi size iki emânet bırakıyorum. Bu emanetlerimden bir tânesi; Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye’dir. Çünki, onda ilm, amel, ihlâs, tam vardır. İlm, amel, ihlâs isteyen, İlmihâli koltuğunun altından hiç düşürmesin. Yatarken, kalkarken, giderken, gelirken, her vesîleyle bir satır okusa, bir sayfa okusa, hem ilmi artar, hem ihlâsı artar, hem de ameli artar. İkinci emânetim, Enver’dir. İlmihâlde takıldığınız yerler olursa, Enver’e sorun.
ali zeki osmanağaoğlu