Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cum’a gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer….
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
………. …
Geçen haftanın devamı:
Enver abim, zaman zaman bizim muayenehaneyi teşrif ederlerdi, diş kontrolleri yapılır, ihtiyaç varsa tedavileri yapılırdı.
İnsanların ahiretleri için faydalı olmağa çalış buyurduklarından itibaren, takibini de yapmışlardı, fakat bunu bizim anlayabilmemiz mümkün değildi. Ancak kalbden kalbe takip edildiğimizin de farkında idik. Radar gibi.. bilemediğimiz bir takip sistemi vardı arada. Sık sık telefon ederek veya çağırarak; akşamları kimler geliyor, neler anlatıyorsun diye soruyorlardı. Bazan da, şunu ve şunu bana getir göreyim dedikleri de oluyordu. İstedikleri kişileri, belirledikleri zamanda gazeteye götürüp tanıştırırdık.
İnsanın fıtratında acelecilik vardır. Herşeyin çabucak olması istenir. Fakat herkesin bazı hadiselere intibakı farklı olur. Bazı insanlar islamın emr ve yasaklarını, zaten aradığım buydu dercesine hemen kabul edip kolayca uygulayabildiği gibi, bazılarının nefslerine zor gelebiliyor, bazıları da kabul etmekte zorlanıyor. Bazı insanlardaki anlayabilmek veya kabul edebilmenin gecikmesi, anlatan ile ilgili olmadığı halde, ters giden birşeyler var zannederek, üzülürdüm ve bu vazifeyi yapamadığım zannına kapılırdım. Bu hizmet galiba devam etmeyecek, bıraksam mı diye düşündüğüm zamanlar, Enver abim telefon eder veya çağırır, kimlerin geldiğini, neler yapıldığını sorarlar, hizmetin kıymetini ve ehemmiyetini anlatırlardı. Sonra da bir miktar şeker veya çikolata verirler, “Akşama gelenlere verirsin, bu hizmeti bırakmak yok” buyururlardı. Akşama çikolatalar dağıtıldığında, gelenler adedinden ne birtane fazla, ne de birtane noksan çıkardı. Kaç kişi varsa, o kadar verilmiş olurdu. Bu hadiseyi defalarca yaşadım.
Enver abimde öyle derin merhamet ve anlaşılamaz bir sabır vardı ki; herkes kurtulsun, ahiretde hiç kimse yanmasın diye fevkalade bir gayretle uğraşırlar ve her türlü sıkıntıya da sabr ederlerdi. Hiç kimsenin, hatta kendisine kötülük yapanların dahi kalbini kırmazlardı. Yetiştirdiği talebelerine de, böyle olmak lazım olduğunu nasihat ederlerdi. Hepiniz birer Enver abi’siniz, dışarıda kendinizi değil, hocamızı ve ihlası temsil ediyorsunuz, ona göre davranın derlerdi.
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Haftaya devamı var inşallah.
Fî emanillah.
Geçen haftanın devamı:
Enver abim, zaman zaman bizim muayenehaneyi teşrif ederlerdi, diş kontrolleri yapılır, ihtiyaç varsa tedavileri yapılırdı.
İnsanların ahiretleri için faydalı olmağa çalış buyurduklarından itibaren, takibini de yapmışlardı, fakat bunu bizim anlayabilmemiz mümkün değildi. Ancak kalbden kalbe takip edildiğimizin de farkında idik. Radar gibi.. bilemediğimiz bir takip sistemi vardı arada. Sık sık telefon ederek veya çağırarak; akşamları kimler geliyor, neler anlatıyorsun diye soruyorlardı. Bazan da, şunu ve şunu bana getir göreyim dedikleri de oluyordu. İstedikleri kişileri, belirledikleri zamanda gazeteye götürüp tanıştırırdık.
İnsanın fıtratında acelecilik vardır. Herşeyin çabucak olması istenir. Fakat herkesin bazı hadiselere intibakı farklı olur. Bazı insanlar islamın emr ve yasaklarını, zaten aradığım buydu dercesine hemen kabul edip kolayca uygulayabildiği gibi, bazılarının nefslerine zor gelebiliyor, bazıları da kabul etmekte zorlanıyor. Bazı insanlardaki anlayabilmek veya kabul edebilmenin gecikmesi, anlatan ile ilgili olmadığı halde, ters giden birşeyler var zannederek, üzülürdüm ve bu vazifeyi yapamadığım zannına kapılırdım. Bu hizmet galiba devam etmeyecek, bıraksam mı diye düşündüğüm zamanlar, Enver abim telefon eder veya çağırır, kimlerin geldiğini, neler yapıldığını sorarlar, hizmetin kıymetini ve ehemmiyetini anlatırlardı. Sonra da bir miktar şeker veya çikolata verirler, “Akşama gelenlere verirsin, bu hizmeti bırakmak yok” buyururlardı. Akşama çikolatalar dağıtıldığında, gelenler adedinden ne birtane fazla, ne de birtane noksan çıkardı. Kaç kişi varsa, o kadar verilmiş olurdu. Bu hadiseyi defalarca yaşadım.
Enver abimde öyle derin merhamet ve anlaşılamaz bir sabır vardı ki; herkes kurtulsun, ahiretde hiç kimse yanmasın diye fevkalade bir gayretle uğraşırlar ve her türlü sıkıntıya da sabr ederlerdi. Hiç kimsenin, hatta kendisine kötülük yapanların dahi kalbini kırmazlardı. Yetiştirdiği talebelerine de, böyle olmak lazım olduğunu nasihat ederlerdi. Hepiniz birer Enver abi’siniz, dışarıda kendinizi değil, hocamızı ve ihlası temsil ediyorsunuz, ona göre davranın derlerdi.
Enver abim bizim başımızda hem abimiz, hem babamız, hem hocamız hem rehberimiz, yol göstericimiz, herşeyimizdi.
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Haftaya devamı var inşallah.
Fî emanillah.