Vefâtlarından evvel, talebelerinden biri şöyle bir rüya gördü: Büyük bir otağ kurulmuş. Otağda Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” de bulunuyordu. Alâüddîn-i Attâr hazretleri ile hocası Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri de otağın yanında duruyor ve içeri girip, Peygamber efendimizi görmek istiyorlardı. Bir ara Behâeddîn-i Buhârî hazretleri “kuddise sirruh” içeri girdi ve bir müddet sonra sevinç ile çıkarak buyurdu ki: Bize, kabrimizin yüz fersah mesâfesine defin edilecek her Müslümân’a şefâat etmemiz ihsân edildi. Alâüddîn-i Attâra da kırk fersah mesâfedekilere şefâat ihsân edildi. Bizi sevenlere ve ihlâs ile bağlılık gösterenlere de, bir fersah mesâfede olanlar ihsân edildi. [Bir fersah, altı kilometredir.]
Alâüddîn-i Attâr hazretleri “kuddise sirruh” buyurdu ki: Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, ömrünün son günlerinde bana, kabrini kazmamı emir buyurdu. Gidip, emir edildiği gibi kabri kazdıktan sonra, huzûruna geldim. Yâsîn-i şerîf okumamı istediler. Diğer talebelerle birlikte okumaya başladık. Kendisi de bizimle birlikte okuyordu. Yarısına gelince, nûrlar gözükmeye başladı. Kelime-i tevhîdi söyleyerek son nefeslerini verdiler.
Alâüddîn-i Attâr hazretleri vefâtına yakın, talebelerine vasiyet ederek buyurdu ki:
Her işte yolunuz, dînî hükümlere bağlılık olsun! Dînin emirlerini yerine getirmek azminden dönmeyiniz! Sohbet mühim sünnettir. Bu sünnete riâyet edin, umûmî ve husûsi şekilde ona devâm ediniz! Eğer bu yolda sebât ve istikâmet gösterirseniz, bir ânda büyük derecelere kavuşursunuz. Hâlinizin dâimâ yükselişte olması lâzımdır. 802 [m. 1400] senesinde, bel ağrısıyla başlayan bir hastalığa yakalandı. Receb-i şerîfin ikinci Perşembe günü yatağa düştü.
Son hastalıklarında, Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin rûhâniyyeti ile hayli sohbet etti. Buyurdu ki: “Dostlar ve azîzler hep gitti. Bazıları da arkalarından gitmek üzeredir. Elbette o âlem, bu âlemden üstündür.” Bundan sonra bir ara bahçedeki yeşilliğe gözleri takıldı. Yakınlarından biri; “Ne güzel sebzelik,” deyince; “Toprak da güzeldir. Bu âleme hiç meylimiz olmamıştır. Dostların gelip bizi bulamayınca, gönülleri kırık dönmelerinden başka kederimiz yoktur,” buyurdu.
Receb ayının yirmisine rastlayan Çarşamba gecesi, son nefesinde, “Lâ İlâhe illallah Muhammedün Resûlullah” diyerek vefât etti. Vefât ettiği gece, sevenlerinden biri onu rüyasında gördü. Buyurmuş ki: “Allahü teâlâ’nın bize verdiği nimetler ve ihsânlar, yazı ile, söz ile anlatılamaz. Bunlardan en küçüğü şudur ki: Kabrimin kırk fersah civârında defin edilmiş olanların, benim şefâatim ile afv olunacağı, mağfiret buyurulacağı bildirildi.”
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi